Yeryüzündeki çeşitli doğa olayları ve bu olaylar ile canlılar arasındaki karşılıklı etkileşimler, coğrafyanın konusunu oluşturur. Dünya'nın katı yüzünü oluşturan karalar üzerinde dağ, ova, plato, vadi gibi çeşitli yeryüzü şekilleri meydana gelmiştir. Ayrıca yağmur ve kaynak suları ile beslenen akarsular ve göller de karalar üzerinde yer alır
Yeryüzü, atmosfer adını verdiğimiz hava küre ile çevrilidir. Güneşlenme, sıcaklık, basınç, rüzgar, nem ve yağış, yeryüzündeki canlı yaşamını yakından ilgilendirir.Birer iklim elemanı olan bunlar coğrafi çevrenin şekillenmesini de sağlar. İklimlerin özelliklerine bağlı olarak yeryüzünde çok çeşitli bitki ve hayvan türleri yayılmıştır. Bunun yanında, iklim ve yeryüzü şekillerine dayalı olarak farklı özellikte bölgeler oluşmuştur. Örneğin, ekvator çevresi sıcak ve nemli, kutuplar soğuk ve buzullarla kaplıdır. Nemli bölgelerde gür bitki örtüsü, kurak bölgelerde ise bozkır ve çöller vardır. Yeryüzünde görülen bu olaylarla devamlı etkileşim içerisinde olan en önemli canlı, insandır. İnsan, yeryüzündeki bu olayların etkisi altında ve bunlarla iç içe yaşamaktadır.
İklim özelliklerinin uygun olduğu ılıman bölgelerde nüfus yoğun, yerleşme sık, ekonomik etkinlikler çeşitlidir. İklim özelliklerinin uygun olmadığı kurak ve soğuk alanlar ise nüfusun çok azaldığı veya hiç olmadığı yerlerdir. Yeryüzü şekilleri ve su kaynakları, insanın yaşama ve etkinlik alanlarının dağılışını etkiler. Ovalar ve akarsu boyları sık nüfuslu, dağlık alanlar ve suyun bulunmadığı yerler ise seyrek nüfusludur.
İşte, yeryüzünde görülen ve insan yaşamını etkileyen bütün bu olaylar, coğrafyanın konusunu oluşturur. Coğrafya, bu olayların yeryüzündeki dağılışını ve bu dağılışın nedenlerini araştırır, sonuçlarını ortaya koyar.
COĞRAFYANIN TANIMI
Bu bilgilerin ışığı altında coğrafyayı şöyle tanımlayabiliriz: Coğrafya, yeryüzüne bağlı çeşitli olayları tanıtan, bu olayların oluş, dağılış ve sonuçlarını ortaya koyan, bunların insanlarla olan karşılıklı etkileşimlerini açıklayan bir bilimdir.
COĞRAFYA ÖĞRENMENİN GEREKLİLİĞİ
Coğrafya öğretiminin temel amacı, Dünya'yı ve yurdumuzu tanımak,ülkemizin kalkınmasında severek sorumluluk alma duygusunu geliştirmektir. Öncelikle yurdumuzun Dünya üzerindeki yerini ve bu yerin önemini öğretmektir.
Yurdumuz, coğrafi özellikleri bakımından birbirinden farklı yedi coğrafi bölgeye ayrılır. Bu bölgelerdeki farklı coğrafi özelliklerin ortaya koyduğu yaşayış şekillerini, yer altı ve yer üstü zenginliklerini öğrenmek, vatan ve millet sevgisinin geliştirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
Her ülkede olduğu gibi, yurdumuzdaki kaynaklar da sınırsız değildir.Bir gün tükenip yok olacağını düşünerek Dünya'da pek çok millete nasip olmayan cennet vatanımızın bu kaynaklarını özenle değerlendirmeli ve israftan kaçınmalıyız. Coğrafya, işlediği konularıyla vatan sevgisine dayanan bu düşünceleri destekler ve geliştirir.
Coğrafya öğretimi ayrıca, yurdumuzun beşeri ve ekonomik yapısının en iyi şekilde tanınmasına yardımcı olur. Ülke yönetiminde görev alacak kişilerin bu konuda bilinçli ve doğru karar verebilmelerini sağlar. Bu bakımdan coğrafya öğrenmek çok gereklidir.
YER YUVARLAĞI VE EVREN
Bütün gök cisimlerinin içinde yer aldığı sınırsız boşluğa evren denir. Genişliği belli olmayan evrende değişik grupta ve özellikte gök cisimleri bulunmaktadır. Bunların özelliklerine göre çeşitli adlar verilmektedir.
Evren : İçinde milyarlarca gökcisminin bulunduğu sonsuzluk ve onun içindeki varlıklar bütünüdür. Evren içerisindeki cisimlerin başlıcaları şunlardır.
Yıldız : Isı ve ışık yayan gök cisimlerine denir. Örnek: Güneş
Gezegen : Yıldızlardan aldığı ısı ve ışık yansıtan gök cisimleridir. Örnek: Dünya
Uydu : Gezegenlerden küçük, bağlı olduğu gezegenlerin etrafında dönen gök cisimleridir. Örnek: Ay
Nebula : Evrendeki kızgın gaz ve toz bulutlarıdır. Örnek: Andromeda.
Meteor : Atmosfere girince ateş külçesi durumuna dönüşen Evrendeki başıboş dolaşan kayaçlardır.
Galaksi : Evrenin sonsuz boşluğunda bulunan sayısız gök cisimlerinin oluşturduğu kümelere galaksi denir. Dünyamızın içinde bulunduğu yıldız sistemi yani Güneş sistemi, Samanyolu galaksinde yer alır.
Yıldız Sistemi : Bir yıldız ve onun çekim gücünün etkisi altındaki gezegenler ve diğer gökcisimlerinden oluşan sistemlerdir. Örnek: Güneş sistemi.
Güneş : Kızgın gazlardan oluşmuştur. Çevresine ısı ve ışık yayan gök cismidir. Yapısının %99 hidrojen ve helyum gazlarından oluşur. Yarıçapı 700.000 km. dır. Yüzeyinde sıcaklık 6000 oC Yer yuvarlağından 333.000 kat büyüktür. Dünyamıza ortalama 149.000.000 km. uzaklıktadır.
GÜNEŞ SİSTEMİ
Güneş ve onun çekim etkisi altında bulunan gök cisimlerinin oluşturduğunu topluluğa denir. Güneş’in çekim gücü etki-sindeki 9 gezegen, uyduları ve diğer gökcisimlerinin oluşturduğu bir sistemdir. Güneş sisteminde yer alan gezegenlerin uzaklık ve büyüklük sıralanışı şöyledir.
Güneş sistemi tümüyle aynı yönde dönen bir disk biçiminde Samanyolu Galaksi’ si içinde hareket eder.
Güneş sisteminde bulunan gezegenlerin özellikleri şunlardır:
1- Bütün gezegenler Güneş etrafında, basıklığı az elipsler biçimindeki yörüngeleri izleyerek dolaşır.
2- Yörüngedeki dönüş hızları birbirinden farklıdır. En yakın Merkür dolaşımını 88 günde, en uzak Plüton ise 248 yılda tamamlar.
3- En büyük gezegen Jüpiter’dir. Merkür, Venüs, Mars ve Plüton Dünya’ dan küçük gezegenlerdir.
4- En fazla uydusu olan gezegen Jüpiter’dir.12 uydusu vardır.
5- Merkür ve Venüs gezegenlerinin uyduları yoktur.
YERİN ŞEKLİ VE BOYUTLARI
Güneş Sistemindeki gezegenlerden biri olan dünya Güneşe olan uzaklık bakımından üçüncü sırada yer alır.
Dünyamız ekvatorda şişkin kutuplarda basıktır. Dünyanın bu özel şekline GEOİD denir. Dünyanın bu şekli kazanmasında kendi ekseni etrafındaki dönüşü neden olmuştur.
BOYUTLARI
- Yüzölçümü: 510 milyon km2 'dir.
- Ekvator yarıçapı: 6378 km.
- Kutup yarıçapı: 6357 km.
- Ekvator çevresi: 40076 km.
- Hacmi: 1.083 milyon km3
- Basıklık oranı: 1:297
- Kutuplar çevresi:40.009 km dır.
Dünyanın Şeklinin Sonuçları
1- Ekvatordan kutuplara doğru sıcaklığın azalması,
2- Güneş ışınlarının düşme açısının, ekvatordan kutuplara doğru küçülmesi,
3- Paralel dairelerinin kutuplara doğru küçülmesi
4- Ekvatordan kutuplara doğru yerçekiminin artması,
5- Ekvatordan kutuplara doğru cisimlerin ağırlıklarının artması,
6- Ekvator çemberinin, meridyenlerden ve paralellerden daha uzun olması,
7- Ekvatordan kutuplara doğru, dünyanın ekseni çevresindeki dönüş hızının (çizgisel hızın) azalması,
8- Yerden yükseldikçe görüş açısının genişlemesi,
9- Dünya üzerindeki bir noktadan hareket eden bir kişinin hep aynı yönde giderek, hareket noktasına ulaşması,
10- İki meridyen arasındaki uzaklığın ekvatordan kutuplara doğru azalması,
11- Dünyanın bir yarısında gündüz, diğer yarısında gece yaşanması,
12- Termik basınç kuşaklarının oluşması,
13- Dünya üzerinde kuzey kutbundan ekvatora doğru gittikçe kutup yıldızının görünüm açısının düzenli olarak küçülmesi
14- Ay tutulduğu zaman, yerin Ay üzerine düşen gölgesinin daire şeklinde olması.
PARALEL VE MERİDYENLER
PARALEL DAİRELERİ
Kutup noktalarından eşit uzaklıkta bulunan noktaları birleştiren daireye Ekvator denir. Ekvatora paralel olan ve birer derece aralıklarla geçen dairelere Paralel daireleri denir. Paralel dairelerini başlangıç yeri olan ekvator, sıfır numaralı paralel dairesini oluşturur. Ekvator dünyayı kuzey ve güney olmak üzere iki eşit yarıküreye ayırır.
Paralellerin Özellikleri :
1- Birer derece aralıklarla geçirilen dairelerdir.
2- Kutuplara doğru çevre uzunlukları küçülür.
3- Aralarındaki uzaklık birbirine eşit ve 111km dır.
4- Doksan kuzey, doksan güney olmak üzere 180 paralel vardır.
5- Paraleller doğu batı yönlüdür.
6- Paralellerden bir noktanın enlemini belirlemede yararlanılır.
7- Başlangıçları ekvatordur. Bazı paralellere özel adlar verilir. Yengeç, Oğlak dönenceleri gibi.
MERİDYENLER
Birer derece aralıklarla geçen ve kutup noktalarını birleştiren yarım çembere meridyen denir. Londra’daki Greenwich gözlemevinden geçen meridyen, başlangıç olarak benimsenmiştir.
Meridyenlerin Özellikleri :
1- Birer derece aralıklarla geçirilmişlerdir.
2- Ekvatoru ve paralelleri dik keserler.
3- 360 meridyen yayı bulunmaktadır.
4-Başlangıç meridyenini tam daireye tamamlayan karşıt meridyen yayı 180 meridyendir.
5- Birbirini izleyen iki meridyen arasındaki uzaklık, yalnız Ekvator üzerindeki 111 km.dır.
6- Meridyen yayları eşit uzunluktadır.
7- Kutuplara doğru birbirlerine yaklaşır ve kutuplarda birleşirler.
8- Başlangıç meridyeni ile karşıt meridyeni, Dünyayı doğu ve batı olmak üzere iki yarı küreye ayırır.
9- Birbirini izleyen iki meridyen arasındaki zaman farkı 4 dakikadır.
10- Başlangıç meridyeninin karşısında yer alan 180 meridyen gün değiştirme çizgisi olarak esas alınmıştır.
PARALEL VE MERİDYENLER
PARALEL DAİRELERİ
Kutup noktalarından eşit uzaklıkta bulunan noktaları birleştiren daireye Ekvator denir. Ekvatora paralel olan ve birer derece aralıklarla geçen dairelere Paralel daireleri denir. Paralel dairelerini başlangıç yeri olan ekvator, sıfır numaralı paralel dairesini oluşturur. Ekvator dünyayı kuzey ve güney olmak üzere iki eşit yarıküreye ayırır.
Paralellerin Özellikleri :
1- Birer derece aralıklarla geçirilen dairelerdir.
2- Kutuplara doğru çevre uzunlukları küçülür.
3- Aralarındaki uzaklık birbirine eşit ve 111km dır.
4- Doksan kuzey, doksan güney olmak üzere 180 paralel vardır.
5- Paraleller doğu batı yönlüdür.
6- Paralellerden bir noktanın enlemini belirlemede yararlanılır.
7- Başlangıçları ekvatordur. Bazı paralellere özel adlar verilir. Yengeç, Oğlak dönenceleri gibi.
MERİDYENLER
Birer derece aralıklarla geçen ve kutup noktalarını birleştiren yarım çembere meridyen denir. Londra’daki Greenwich gözlemevinden geçen meridyen, başlangıç olarak benimsenmiştir.
Meridyenlerin Özellikleri :
1- Birer derece aralıklarla geçirilmişlerdir.
2- Ekvatoru ve paralelleri dik keserler.
3- 360 meridyen yayı bulunmaktadır.
4-Başlangıç meridyenini tam daireye tamamlayan karşıt meridyen yayı 180 meridyendir.
5- Birbirini izleyen iki meridyen arasındaki uzaklık, yalnız Ekvator üzerindeki 111 km.dır.
6- Meridyen yayları eşit uzunluktadır.
7- Kutuplara doğru birbirlerine yaklaşır ve kutuplarda birleşirler.
8- Başlangıç meridyeni ile karşıt meridyeni, Dünyayı doğu ve batı olmak üzere iki yarı küreye ayırır.
9- Birbirini izleyen iki meridyen arasındaki zaman farkı 4 dakikadır.
10- Başlangıç meridyeninin karşısında yer alan 180 meridyen gün değiştirme çizgisi olarak esas alınmıştır.
DÜNYA'NIN HAREKETLERİ VE SONUÇLARI
I. DÜNYANIN GÜNLÜK ( EKSEN ) HAREKETİ
Dünya batı-doğu doğrultusunda kendi ekseni etrafında hızla dönerek 24 saatte günlük hareketini tamamlar. Bu harekete eksen hareketi de denir.
Dünyanın küresel şekli dönüş hızında farklılaşmalara neden olur. Ekvatorda hız 1670 km/saat olur iken kutuplara gidildikçe hız azalır. Kutup noktalarında sıfır olur. Bunun sonucunda;
- Güneşin doğma ve batma anı ekvatordan kutuplara uzar.
- Aynı boylam üzerindeki tüm noktalarda yerel saat aynı olur.
GÜNLÜK HAREKETİN SONUÇLARI
1. Gece ve gündüzler oluşur.
2. Yerel saat farkları ortaya çıkar.
3. Doğu ve batı yönleri ortaya çıkar.
4. Dünya üzerinde herhangi bir yer, güneş ışınlarını gün içinde farklı açılarla alır.
5. Günlük sıcaklık ve basınç farklarının oluşması.
Bunun sonucunda da:
- Mekanik çözülme artar.
- Meltem rüzgarları oluşur.
6. Sürekli rüzgarların yönlerinde sapmalar olur.
7. 30° ve 60° enlemlerinde dinamik basınç kuşakları oluşur.
8. Okyanus akıntılarında sapma ve halkalar oluşur.
9. Aynı enlem üzerinde, Güneş farklı zamanlarda doğup batar.
DÜNYA'NIN YILLIK ( YÖRÜNGE ) HAREKETİ
II. YILLIK HAREKETİ
Dünyanın yörüngesi elips şeklindedir ve gün çevresindeki bu yörüngede 365 gün 6 saatte turunu tamamlar.
Güneş bu elipsin büyük çapı üzerinde ve odaklardan birinde yer alır. Bu yüzden Dünya Güneşe bazen yaklaşır (Günberi: 3 Ocak) bazen de uzaklaşır (Günöte: 4 Temmuz).
Bu uzaklaşma ve yaklaşma mevsimlerin oluşumunu etkileyecek kadar önemli değildir. Sadece kuzey ve güney yarıküreler arasındaki mevsim sürelerinin farklı olmasına neden olur. Mevsimler Güneş ışınlarının düşme açısıyla ilgilidir. Bu açının değişmesinin nedeni ise Dünyanın Ekseni ile yörünge düzlemi (Ekliptik) arasındaki açıdır. (66°33'). Ekvator düzlemi ile Ekvator yörünge düzlemi arasındaki açı da buna bağlı olarak oluşur. (23°27')
Eksen Eğikliğinin Sonuçları:
1. Mevsimler oluşur.
2. Güneş ışınlarının düşme açısı zaman içerisinde değişir.
3. Gece - gündüz süreleri değişir.
4. Güneş ışınlarının dik geldiği kesimlerin yıl içinde değişmesi ve Dönencelerin oluşması.
5. Kutup dairelerinin enlem dereceleri oluşur.
6. Aynı boylam üzerindeki noktalarda Güneş'in doğuş ve batış saatleri değişir.
7. Kutup noktaları ile daireleri arasında sürekli gece ve gündüzler yaşanır.
8. Kuzey ve Güney Yarım kürelerde farklı mevsimler yaşanır.
9. Muson rüzgarları oluşur.
10. Ekvatordan kutuplara gidildikçe gece-gündüz süreleri arasındaki farkın artması.
21 HAZİRAN (YAZ GÜNDÖNÜMÜ)
Bu tarihte aşağıdaki şekilde de gösterildiği gibi Güneş ışınları Kuzey Yarım Kürede Yengeç Dönencesine dik (90°) açı ile gelirse Aydınlanma çemberi kutup dairelerine teğet geçer.
21 Haziranda Kuzey Yarımkürede yaşanan olaylar aşağıda verilmiştir. Güney yarım kürede bu sıralama olayların tam tersi yaşanır.
Kuzey Yarım Kürede;
1. Yaz mevsimi başlar.
2. Kuzey Kutup Dairesi ile Kuzey Kutbu arasında gündüzler 24 saatten fazladır.
3. En uzun gündüz ve kısa gece yaşanır.
4. Türkiye'de saat 12oo 'de cisimlerin yıl içerisindeki en kısa gölgesi oluşur.
5. Yengeç dönencesinde saat 12 oo 'de cisimlerin yıl içindeki en kısa gölgesi oluşur.
6. Bu tarihten sonra gündüzler kısalır; geceler uzamaya başlar.
21 ARALIK (KIŞ GÜNDÖNÜMÜ)
Bu tarihten aşağıdaki şekilde de gösterildiği gibi Güneş ışınları Güney Yarımkürede Oğlak Dönencesine dik gelir ve aydınlanma çemberi kutup dairelerine teğet geçer.
21 Aralık Kuzey yarım kürede yaşanan olaylar aşağıda verilmiştir. Güney Yarımkürede bu sırada bu dolayların tam tersi yaşanır.
Kuzey Yarımkürede;
1. Kış mevsimi başlar.
2. En uzun gece, en kısa gündüz yaşanır.
3. Türkiye'de saat 12oo'de cisimlerin yıl içerisindeki en uzun gölgesi oluşur.
4. Kuzey Kutup dairesi ile Kuzey kutbu arasındaki enlemlerde gece süresi 24 saatten fazladır.
5. Yengeç dönencesinde saat 12oo de cisimlerin yıl içindeki en uzun gölgesi oluşur.
6. Bu tarihten sonra geceler kısalmaya gündüzler uzamaya başlar.
21 MART - 23 EYLÜL
(Ekinoks = Gece, gündüz eşitliği) Bu tarihlerden güneş ışınları. Ekvator'a dik gelir ve Aydınlanma Çemberi kutup noktalarından geçer.
Kuzey Yarımkürede 21 Mart ilkbahar, 23 Eylül sonbaharın başlangıcıdır. Güney Yarımkürede ise, 21 Martta sonbahar 23 Eylülde ilkbahar başlar ve şu olaylar yaşanır.
1. Güneş tam doğudan doğup tam batıdan batar.
2. Aynı boylam üzerindeki noktalarda güneş sadece ekinoks günlerinde aynı anda doğar ve batar (12 saat ara ile)
3. Her iki kutup noktasında da Güneş görülür.
4. Gel-git genliği en fazladır.
5. Ekvator'da cisimlerin gölge boyu sıfır olur.
6. Türkiye'de saat 12oo 'de oluş gölge boyu cismin boyuna en yakındır.
KITALAR VE OKYANUSLAR
Dünyamıza baktığımızda yüzeyinde hem büyük su kütlelerini hem de kara parçalarını görürüz. Bütün dünya yüzeyinin %71 ini denizler, %29 unu karalar oluşturur. Ancak bu oran kuzey ve güney yarımkürede değişir. Çünkü buralarda kara ve denizlerin oranı farklıdır. Kuzey yarımkürede karalar %39, denizler %61 oranında yer tutar. Güney yarımkürede ise karalar %19, denizler %81 yer kaplar. Gördüğünüz gibi karaların kapladığı alan kuzey yarım kürede daha geniştir. Asya, Avrupa, Kuzey Amerika, Afrika'nın büyük bir kısmı kuzey de kalır. Güney Amerika, Afrika'nın güneyi, Okyanusya ve Antartika ise güney de kalır.
Bu farklı dağılım bir çok özelliği etkiler.
- Öncelikle iklimi etkiler. Kuzey yarımküre daha karasal bir iklime sahiptir. Bu durum kuzey de ortalama sıcaklığın 2 derece kadar fazla olmasını sağlar.
- Nüfusun büyük çoğunluğu kuzeydedir. Bu ekonomik gelişimi olumlu yönde etkiler.
- Karalar üzerindeki doğal zenginlikler, ormanlar ve yeraltı zenginlikleri kuzey de daha çoktur.
- Ulaşım olanakları ve ülkeler arası iletişim kuzey de daha gelişmiştir.
KITALAR
Kendine bağlı olan adalarla ,etrafı denizlerle ve okyanuslarla çevrili olan büyük kara parçalarına kıta denir. Dünya yüzeyinde 7 kıta vardır. Bunlar Asya, Avrupa, Afrika, Kuzey Amerika, Güney Amerika, Okyanusya ve Antartika dır.Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarına 'eski dünya karaları'adı verilir. Eski dünya kıtalarının ve diğer kıtaların en büyüğü Asya dır. Hemen yanında bir uzantısı gibi duran Avrupa bulunur. Bu nedenle bu iki kıtaya "Avrasya" adı verilir.
Türkiye bu eski dünya karalarının birbirine en çok yaklaştığı yerde bulunur. Anadolu yarımadası Asya nın Avrupa ya en çok yaklaştığı yerde yer alır. Trakya ise Avrupa topraklarımızı oluşturur.
Kıtalar birbirlerinden boğazlar ya da okyanuslarla ayrılmışlardır. Asya kıtası, Kuzey Amerika'ya Bering boğazı ile, Kuzey Amerika-Güney Amerika'ya Panama kanalı ile,Avrupa kıtası Afrika ya Cebelitarık boğazı ile,Afrika kıtası Asya ya Süveyş kanalı ile bağlanır. Asya yı Avrupa dan ayıran sınır ise Ural dağlarının batısı, Kafkasların kuzeyi ve İstanbul-Çanakkale boğazlarının kuzeyinden geçer.
OKYANUSLAR
Kıtalar arasındaki büyük çukurlarda kalan geniş ve derin su kütlelerine okyanus denir. Deniz ise karalar arasına veya kenarına sokulmuş kollardır. İç deniz karaların çok fazla içlerine sokulmuş kollardır. Kıtaların kenarında bulunan, okyanuslarla çok daha geniş alanlarda bağlanan denizlere kenar deniz adı verilir.
Okyanuslar denizlere göre çok daha geniş ve derindir. Dünya üzerinde üç büyük okyanus vardır. Bunlar Amerika kıtaları ile Asya ve Okyanusya arasında bulunan Büyük okyanus,Amerika kıtaları ile Avrupa ve Afrika arasında bulunan Atlas okyanusu, Asya nın güneyi, Afrika ve Okyanusya arasında ise Hint okyanusu yer alır. Bu okyanuslar güney yarım kürede Antartika çevresinde birleşerek tek bir su kütlesi oluştururlar.
COĞRAFİ KONUM
Bir ülkenin, yerin coğrafi konumu denilince;
- Yerküre üzerinde bulunduğu nokta yer.
- Hangi kıtada bulunduğu ve diğer kıtalarla ilişkili durumu
- Deniz ve okyanuslarla ilişkisi
- Yükselti durumu
- Ticaret yollarına göre durumu
- Ekonomik ve kültürel özellikler bakımından farklılık gösteren yerlere göre durumu anlaşılır.
Kısaca, bir yerin enlem ve boylamlara göre yerküre üzerindeki yeri ve çevresiyle her türlü ilişkisini sağlayan coğrafi koşulların tümüne birden "Coğrafi konum" denir.
Coğrafi konum ikiye ayrılır.
1. Matematik konum
2. Özel konum
MATEMATİK KONUM
Dünya üzerindeki bir yerin enlem ve boylamlara göre yerinin saptanmasıdır.
Türkiye'nin Matematik Konumu ve Sonuçları
1. Türkiye, 36° - 42° Kuzey paralelleri ile 26°-45° Doğu meridyenleri arasında yer alır.
2. Doğu - batı istikametinde 45° - 26° = 19° meridyen farkı vardır. Bu da 76 dakikalık yerel saat farkına sebep olur. Doğu - batı yönünde geniş olmadığı için bir ortak saat kullanılır.
3. Kuzey - güney doğrultusunda 42° - 36° = 6° paralel farkı vardır. Bu da kuzey ucu ile güney ucu arasında 6° x 111 = 666 km yapar.
4. Güneş ışınları yatay bir düzleme hiçbir zaman dik açı ile gelmez.
5. Ülkemiz Ekvator'un kuzeyinde, başlangıç meridyeninin doğusunda yer alır.
6. Orta kuşakta yer aldığı için mevsimler belirgin olarak yaşanır.
7. Kuzeye gidildikçe gece - gündüz arasındaki zaman farkı artar ve cisimlerin gölge boyları uzar.
9. Dağların güney yamaçları kuzey yamaçlarından daha sıcaktır.
10. Kuzeyden, güneye gidildikçe sıcaklık artar. Akdeniz kıyıları, Karadeniz kıyılarından 7-8 derece daha sıcaktır.
11. Kuzeye gidildikçe buharlaşma azalır, bu nedenle Akdeniz Karadeniz'den daha tuzludur.
Bir yerin Boylamını bilirsek:
- Yerel saatini
- Hangi saat diliminde yer aldığını
- Aynı enlem üzerindeki noktalarda Güneşin doğuş ve batış saatlerini de bilmek mümkün olur.
SAATLER
Dünya'nın günlük hareketi sonucunda kutup noktaları dışında aynı enlem üzerindeki bir noktada Güneş batıdaki bir noktaya göre daha önce doğar ve batar. Bunun sonucunda yerel saatler oluşur.
YEREL SAAT
Zaman, Güneş'in gökyüzünde izlenen hareketine göre düzenlenir. Bir boylam 24 saatte bir Güneş'in tam karşısında olmaktadır.
Dünya ekseni etrafında dönerken 360 meridyen 1 gün 24 saat yada 1440 dakika içerisinde Güneşin önünden geçer. Güneş sabittir ama insan gözü Güneşi dönüyormuş gibi algılar.
Yukarıdaki işlemle ispatlandığı gibi bir meridyen güneşin önünden geçtikten 4 dakika sonra onu takip eden meridyen güneşin önünden geçer. İki meridyen arasında 4 dakika yerel saat farkı vardır. Güneş doğudan doğduğu için doğuda kalan meridyenlerde yerel saat daha ileridir.
Örneğin: 26° - 45° doğu meridyenleri arasında bulunan Türkiye'de 45 - 26 =19 meridyen
19 x 4 = 76 dakika yerel saat farkı vardır.
YEREL SAATLERİN HESAPLANMASI
Yerel saat hesapları çözülürken genelde şu 4 aşama uygulanır:
1. Şekil çizimi
2. Boylamlar verilmişse boylam farklarını bulup saate çevirme ya da zaman farkı verilmişse farkı boylama çevirerek boylamı bulma.
3. Şekil üzerinde sonuç olarak ileri (doğusunda) ya da geri (batısında) noktayı tespit etme.
4. İleri ise toplama geri ise çıkarma işlemi ile sonucu bulma.
ÖZEL KONUM
Dünya üzerinde herhangi bir yerin kıtalara, komşularına, önemli geçitlere, boğazlara ve su yollarına, ticaret merkezlerine, denizlere göre durumu, fiziki ve beşeri özellikleri o yerin özel konumunu belirler.
Türkiye'nin Özel Konumu ve Sonuçları
1. Ülkemiz eski dünya karaları olarak bilinen Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birbirine ençok yaklaştığı yerde bulunur. Anadolu ve Trakya yarımadalarından oluşmuştur.
2. Üç kıta arasında köprü durumundadır. Bu nedenle ipek ve baharat yolları gibi önemli ticaret yollarına geçitlik yapmıştır.
3. Tarih boyunca değişik medeniyetlerin kurulduğu bir alan üzerindedir.
4. Üç tarafı denizlerle çevrilidir. Yeryüzü şekilleri çeşitlidir. Bunun sonucunda iklim, tarım ürünleri, turizm ve deniz ürünleri çeşitliliği artmıştır.
5. Akdeniz'i Karadeniz'e bağlayan Çanakkale ve İstanbul boğazlarına sahiptir. Bu nedenle ülkemizin stratejik önemi artmıştır.
Bu durum, tarım ürünlerinin Doğu Anadolu Bölgesi'nde daha geç olgunlaşmasına neden olmuştur.
7. Yeraltı kaynakları bakımından zengindir.
8. Yer şekilleri çok engebelidir. Bu nedenle kısa mesafelerde iklim değişikliği yaşanır. Rize'de turunçgil yetişmesi, Iğdır'da pamuk yetişmesi özel konumun bir sonucudur.
İNSANLIĞI TEHDİT EDEN BAZI ÖNEMLİ OLAYLAR
Bu konuda aşağıdaki başlıklar hakkında bilgi verilecektir;
Yön, belli bir noktaya göre, bir yerin bulunduğu taraftır. Evimizin, okulumuzun, mahallemizin hangi tarafta olduğunu, bulunduğumuz noktaya göre yönünü söyleyerek tarif ederiz. Örneğin, evimizin okulun neresinde olduğu sorulduğunda, "Okulun güneyindedir." diye cevap veririz.
Ayrıca, ilimizin, bölgemizin, yurdumuzun, komşularımızın bulundukları yerleri belirtirken de yönlerden yararlanırız.
Demek ki yönler; bir yerin bilinen başka bir yere göre, hangi tarafta olduğunu bilmemize yaramaktadır.
Yönler, ana yönler ve ara yönler olmak üzere ikiye ayrılır. Aradığımız yer, tam olarak ana yönün gösterdiği yerde olmayabilir. O zaman, iki ana yönün arasındaki açıyı ikiye bölerek, ara yönleri buluruz. Ana ve ara yönler yardımıyla, aradığımız yerin tam yönünü saptarız.
Dört ana yön vardır. Bunlar kuzey, güney, doğu ve batıdır. Ara yönler ise kuzeydoğu, kuzeybatı, güneydoğu ve güneybatıdır. Bu yönler sayesin de herhangi bir yerin tam olarak nerede olduğunu saptamaktayız.
Pusula ve Diğer Yöntemlerle Yönlerin Belirlenmesi
Yönler, en güvenilir şekilde pusula ile bulunur. Pusula, şekil olarak saate benzer. Ortasında sağa, sola hareket eden bir ibre vardır. Bu ibrenin bir ucu renklidir. Renkli olan bu uç, her zaman kuzeyi gösterir. Kuzey yönü belirlenince diğer yönler kolayca bulunur. Yüzümüzü kuzeye dönersek, arkamız güney, sağımız doğu, solumuz ise batı olur. Ancak pusuladan doğru olarak yararlanmak için yatay olarak tutulmasına dikkat edilmelidir.
Yönlerimizi bulmak için, çeşitli yöntemlerden yararlanmaktayız. Bunlardan biri. Güneş'ten yararlanarak yön bulmadır. Sabah Güneş doğduğunda, Güneş'e doğru dönüp kollarımızı açalım. Önümüz doğu, arkamız batı, sağımız güney, solumuz da kuzey olur. Yalnız bu yöntem, her zaman doğru sonuç vermez. Çünkü, Güneş'in yıl boyunca doğup battığı noktalar sürekli değişmektedir. 21 Mart ve 23 Eylül tarihlerinde, gece ve gündüz süreleri birbirine eşit olduğunda, bu yöntem doğru sonuç verir.
Güneş'ten yararlanarak şu şekilde de yönümüzü bulabiliriz: Güneş, öğle vakti tam tepedeyken, yere diktiğimiz çubuğun gölgesini ölçeriz. Bulduğumuz en kısa gölge uzunluğu, kuzeyi; karşı tarafı da güneyi gösterir. Yüzümüzü kuzeye dönersek, sağ taraf doğuyu, sol taraf da batıyı gösterir.
Gece, gökyüzü bulutsuz ise Kutup Yıldızı'ndan yararlanarak yönümüzü bulabiliriz. Bunun için Kutup Yıldızı'nın gökyüzünün neresinde bulunduğunu bilmemiz gerekir. Kutup Yıldızı daima kuzeydedir ve hep sabittir. Bu sebeple ona, Demirkazık da denir. Kutup Yıldızı, Küçükayı takım yıldızının sağ ucunda yer alır.
Kroki, Çizimi ve Yararları
Yakın çevremizi kâğıt üzerinde gösterebilmek için kroki ve plândan yararlanırız.
Sokağımızın, mahallemizin ya da semtimizin, kuş bakışı görüşünün küçültülerek, ölçüsüz olarak düzlem üzerine çizilmesine, kroki denir.
Kuş bakışı, yüksek bir yerden aşağıya doğru bütün genişliği içine alabilecek şekilde bakmak demektir. Kroki, günlük yaşantımızda çok sık kullandığımız çizimdir. Bu çizimler, ana hatlarıyla ölçmeden yapılır.
Krokiye ölçek konulmaz. Uzunluklar göz kararı ile belirtilir. Önemli yerler şematik olarak gösterilir. Krokinin çizildiği kâğıdın bir köşesine kuzey-güney doğrultusunu gösteren bir ok konulur.
Kroki, okulumuzun çevresini, mahallemizi, köyümüzü tanımada yardımcı olur. Ayrıca aradığımız bir adresi bulmak için de krokiden yararlanırız. Bir arkadaşımıza evimizin yerini basit bir kroki çizerek tarif edebiliriz. Sınıfımızın, okul bahçesinin, odamızın ve sokağımızın durumunu da kroki ile gösterbiliriz.
Ölçek ve Ölçek Çeşitleri
Bir yerin, haritasını veya plânını yapabilmek için o yer küçültülerek bir düzlem üzerine çizilebilir. Çünkü haritası veya plânı çizilecek yerin büyüklüğünde bir kâğıt bulmak ve kullanmak olanaksızdır. Bunun için çizilecek yerleri eşit oranlarda küçülterek çizmemiz gerekir. Bu küçültme oranına ölçek denir. Ölçek, herhangi bir yerin plân veya haritası çizilirken, ne kadar küçültüldüğünü gösteren orandır. Plân ve haritaların hepsinde ölçek bulunur.
İki çeşit ölçek vardır. Bunlar kesir ve çizgi ölçeğidir.
Harita üzerindeki uzunluk
Ölçek = -----------------------------------
Arazi üzerindeki uzunluk
1/25 000, —1/300000 veya 1 : 250 000 şeklinde yazılan ölçeklere, kesir ölçeği denir. Bu ölçekte küçültme oranı, payı 1 olan kesir sayıları ile gösterilir. Kesir ölçeğinde, harita ya da plân üzerindeki 1 cm'lik uzaklığın, gerçek te ne kadar olduğu paydada görülür.
Örneğin, bir plânın köşesinde "Ölçek : 1/100" olarak yer almış olsun. Bu kesir ölçeği, gerçek uzunlukların her birinin 100 kez küçültülerek düzlem üzerine geçirildiğini gösterir. 100 cm'lik gerçek uzaklık, plânda, 1 cm'lik uzunlukla gösterilmiş demektir. Ölçekten yararlanılarak iki yer arasındaki gerçek uzaklıklar hesaplanmaktadır. Örneğin, 1/3 000 000 ölçekli bir haritada iki şehir arasındaki uzaklık 8 cm olsun. Bu iki şehrin birbirine olan gerçek uzaklığını şu şekilde bulabiliriz:
Gerçek uzaklık = Haritanın ölçeği x Haritadaki uzunluk
3 000 000 x 8 = 24 000 000 cm = 240 km'dir.
Çizgi ölçeği, haritanın bir köşesinde çizgi ile gösterilir. Çizgi ölçeği, haritadaki küçültme oranına göre, eşit bölümlere ayrılıp üzerine rakamlar yazılarak oluşturulmaktadır.
Ölçek rakamından, plân veya haritası yapılan yerlerin, gerçek ölçülerinin ne kadar küçültüldüğünü anlarız.
HARİTALARDAN YARARLANMA
VE HARİTA OKUMA BİLGİSİ
Harita çeşitleri: Harita yüzey şekillerinin belli oranlarda küçültülerek, düzlem üzerine aktarılmasıdır. Ancak bu işlem yapılırken tam olarak gerçek yansıtılamaz. Bunun temel nedeni dünyanın yuvarlak olmasıdır. Haritalar yapılırken değişik yöntemler kullanılır.
Bunlara izdüşüm (projeksiyon) denir. Son yıllarda en çok kullanılan yöntem uydu fotoğraflarıdır.
Haritalar ölçeklerine ve kullanım amaçlarına göre şöyle sınıflandırılır:
1- Ölçeklerine göre haritalar:
a) Planlar: Ölçekleri 1:20.000'e kadar olan haritalardır.
b)Topografya haritaları: Ölçeği 1:20.000 ile 1:200.000 arasında olan haritalardır.
c)Orta ölçekli haritalar: Ölçeği 1:200.000 ile 1:500.000 arasında olan haritalardır.
d)Küçük ölçekli haritalar: Ölçeği 1:500.000 den küçük olan haritalardır.
Ölçeğin paydasındaki rakam büyüdükçe, ölçek dolayısı ile harita küçülür.
Belirli bir konu için özel olarak hazırlanmış haritalara Özel Konu Haritaları denir. Turizm, Jeomorfoloji, Jeoloji, v.b.
HARİTALARDA YÜZEY ŞEKİLLERİNİN GÖSTERİLME BİÇİMLERİ:
a) Tarama
b) Gölgelendirme
c) Kabartma
d) İzohips yöntemi
e)Renklendirme
Bu yöntemler arasında en çok kullanılanları renklendirme ve izohips yöntemleridir.
İZOHİPS: Deniz seviyesine göre aynı yükseltide bulunan noktaların birleştirilmesi ile oluşan eğrilerin kullanıldığı yöntemdir.
İzohipslerin özellikleri:
1- Başlangıcı deniz seviyesidir.Kıyı çizgisinden geçen eğri 0 m eğrisidir.
2- Aynı eğri üzerinde bulunan bütün noktaların yükseltileri aynıdır.
3- İzohipsler yerşekillerinin biçimini ve yükseltisini gösterir.
4- Kapalı eğrilerdir,birbirini kesmezler.
5- Haritada iki izohips arası uzaklık eşittir.
6- İzohips sayısı haritanın ölçeğine göre değişir.
7- Sık olduğu yerlerde eğim fazladır.
8- İzohipsler çukur yerlerde ve doruklarda nokta halindedir.
İzohips yöntemi deniz derinliğini göstermek için kullanılıyorsa bu eğrilere izobat (eş derinlik) eğrileri adı verilir.
Sıcaklık gösteren haritalarda izoterm (eşsıcaklık) eğrileri,
Basınç gösteren haritalarda kullanılan eğrilere de izobar (eşbasınç) adı verilir.
Haritalarda yüzey şekillerinin yükseltilerini veya deniz derinliklerini göstermek için renklerden de yararlanabiliriz.
Harita İşaretleri:
Haritalar üzerinde, o yüzeye ait bazı bilgiler işaretlerle verilir. Bu işaretlere harita işaretleri ya da harita lejand ı denir.
Haritanın Yönleri
Bütün haritaların üst tarafı kuzeyi, alt tarafı güneyi, sağ tarafı doğuyu, sol tarafı da batıyı gösterir. Ancak, bulunduğumuz yerde, yönleri tam olarak bilemiyorsak, bir pusula yardımıyla yönümüzü tespit etmeliyiz. Haritayı tam pusuladaki yöne göre doğru bir şekilde tutmalıyız. Böylece harita üzerindeki yerin, bulunduğumuz yere göre hangi yönde olduğunu bulabiliriz.
Harita Özel İşaretleri
Haritalarda; yer şekilleri, nehirler, göller, şehirler, deniz ve karalar olduğu gibi gösterilemez. Çeşitli işaretler kullanılır.
Haritalarda verilmek istenen bilgiler, harita üzerinde çeşitli işaretlerle gösterilmektedir. Haritanın bir köşesinde, bu işaretlerin ne anlama geldiğini gösteren bir tabloya yer verilmektedir. Bu tabloya, harita anahtarı (lejant) denir. Elimizdeki haritalardan gereği gibi yararlanabilmek için, bu işaretlerin ve renklerin anlamlarını bilmemiz gerekir.
Önümüze, bir fizikî haritayı alıp incelediğimizde, her tarafın aynı renklerde olmadığını göreceğiz. Karaların, denizlerin, yükseltilerin farklı renklerle gösterildiğine tanık olacağız. Deniz seviyesine yakın olan yerler yeşil ve yeşilin tonları ile; yükseklikler kahverengi ve kahverenginin tonlarıyla gösterilir.
Haritalarda genellikle deniz ve göller, mavinin tonlarıyla gösterilmektedir. Derinliğin az olduğu yerler açık mavi ile; daha derin yerler ise koyu mavi ile gösterilmektedir. Akarsular da koyu mavi ile gösterilir.
Yukarıdaki şekilde 0 - 200 metre arası açık yeşil, 200 - 500 metre arası koyu yeşil, 500 - 1000 metre arası sarı renkle gösterilmiştir. 1000 metreden yüksek yerler için kahverenginin tonları kullanılmıştır.
Haritadan Yararlanma
Günlük hayatımızda sık sık haritalardan yararlanmaktayız. Haritalar bize, derslerimizde de yararlı olmaktadır. İlimizin, bölgemizin, yurdumuzun, Dünya'mızın yüzey şekillerini öğrenmek için fizikî haritalara bakarız. Ormanlarını öğrenmek için, bitki örtüsü haritasına; nüfus yoğunluğunu öğrenmek için, nüfus haritasına bakarız. Geziye giderken bulunduğumuz yerin, yurdumuzun neresinde olduğunu, harita yardımıyla belirleyebiliriz. İlimizin, bölgemizin, yurdumuzun önemli dağ, ova, göl ve ırmaklarının özelliklerini haritalardan öğrenebiliriz. Dağların yüksekliklerini, göl ve denizlerin derinliklerini öğrenmek için, yine haritadan yararlanırız.
İlgili haritalara bakarak, Dünya'mızın önemli akarsularını, göllerini, dağlarını, platolarını öğrenebiliriz.
Atlas Kullanımı ve Atlastan Yararlanma
Çok sayıda haritanın kitap hâline getirilmiş şekline atlas denir. Atlasların boyutları çeşitli ölçülerdedir. Bir ülkeye ait çeşitli konuları gösteren atlaslar vardır. Bunlar millî atlas olarak adlandırılır.
Atlastaki haritalar genellikle çok renkli olarak basılır. Ayrıca, semboller bakımından da zengindirler. Ancak gerek harita sembolleri gerekse yeryüzü şekillerinin gösteriliş şekli, kimi atlaslarda değişiktir. Bazı atlaslarda yeryüzü şekilleri taramalarla bazılarında ise yükselti basamaklarıyla gösterilir.
Atlaslar arasında "okul atlasları" nın ayrı bir önemi vardır. Bugünkü modern okul atlasları, çeşitli konularda haritalar içermektedir. Öğrencilere faydalı bir kaynak görevi üstlenmektedir. Bu atlaslarda gerekli olan özellikler şu şekilde özetlenebilir:
a. Okul atlaslarında yeterli sayıda harita bulunmalıdır. Yüzey şekilleri, iklim, toprak, bitki örtüsü ve nüfus dağılışını gösteren haritalar olmalıdır. Ayrıca ekonomik konularda bilgi veren haritalar da okul atlaslarında yer almalıdır.
b. Okul atlaslarındaki haritalar, anlaşılır ve akılda kalacak şekilde olmalıdır. Haritaların içerdiği bilgiler de öğrenci seviyesine uygun olmalıdır. Bunun için modern okul atlasları hazırlanırken öğrencilerin yaşları dikkate alınır. Çeşitli öğrenim kurumları için (ilköğretim, lise veya yüksek okul) ayrı tipte atlaslar hazırlanır.
c. Atlaslar seyahat etmek, turistik yerleri öğrenmek bakımından da ilgi çekecek şekilde hazırlanmalıdır. Bu amaçla genellikle ayrıntılı haritalar yapılır. Ayrıca küçük fotoğraflar, bazen de küçük resimlerle desteklenir. Atlastan yararlanabilmek için harita işaretlerinin, haritadaki renklerin ve sembollerin neyi ifade ettiğinin bilinmesi gerekir.
Atlaslar eğitim açısından oldukça önemli kaynaklardır. Atlaslardan, bir ülkenin iklim, bitki örtüsü, nüfus, yerleşme gibi konularında bilgi sahibi oluruz. Ayrıca bir yerin, yeryüzünün neresinde bulunduğunu, atlaslardaki haritalarda bulabiliriz. Atlaslardan yararlanarak öğrendiğimiz bilgilerin kalıcı olmasını sağlayabiliriz.
Derslerimizde yararlandığımız atlasların sayfalarını karalamadan ve yırtmadan kullanmalıyız.
İKLİM BİLGİSİ
İklim: Geniş bir sahada,uzun yıllar devam eden, atmosfer olaylarının ortalamasına denir. İklimi inceleyen bilime klimatoloji denir.
Hava Durumu: Dar bir sahada, kısa süre içinde görülen meteorolojik olaylara denir. Hava durumunu inceleyen bilime meteoroloji denir.
Not: Ekvator ve kutup kuşağı hariç hiçbir bölgede, hava durumuna bakılarak iklim hakkında fikir yürütülemez.
Sinoptik Harita: Her gün hava durumunu belirtmek için çizilen haritalardır.
Hava Kütlesi: Atmosferin sıcaklık ve nem bakımından aynı özelliği gösteren geniş parçalarına denir. Örnek ;Ekvator çevresinden gelen hava kütleleri sıcak-nemli iken, Kutup çevresinden gelen hava kütleleri soğuk -kurudur.
Cephe: Farklı karakterdeki hava kütlelerinin karşılaşım alanıdır.
Cephe oluşumu en fazla ılıman kuşakta görülür.
İklim Elemanları: Bir yerin iklimini oluşturan sıcaklık, basınç, rüzgar, nem ve yağış gibi atmosfer ola Rasat(Gözlem): Sıcaklık, rüzgar, basınç, yağış vb. gibi atmosfer olaylarının aletlerle ölçülmesi yada aletsiz olarak gözlenmesi sonucunda tutulan kayıtlara denir.
Dünyada aynı anda yapılan gözlemler Sinoptik gözlemlerdir.
Türkiye saati ile 7-14-21 saatlerinde yapılır. Bu saatte ölçülen değerlerden ortalama değerler elde edilir.En düşük değerler minimum,en yüksek değerler maksimum değerlerdir.Bunlara uç değerler yada ekstrem değerler denir.
-Rasat için kullanılan aletler;
Termometre: sıcaklık ,
Higrometre: nem
Barometre: basınç ,
Anemometre: rüzgar
Evaporimetre: buharlaşma
ATMOSFER
Yerçekiminin etkisiyle, Dünyayı çepe çevre saran gaz tabakasına denir.
Atmosferin Önemi
1. Güneşten gelen zararlı ışınları tutar.
2. Yaşam için gerekli gazları bulundurur.
3. Dünyanın aşırı ısınma ve soğumasını engeller.
4. Güneş ışınlarının dağılmasını sağlayarak, gölgede kalan kısımların da aydınlanmasını sağlar.
5. Meteorolojik olayların görülmesini sağlar.
6. Işığı, sesi, sıcaklığı geçirir ve iletilmelerini sağlar.
7. Uzaydan gelen meteorların parçalanmasını sağlar.
ATMOSFERİN ÖZELLİKLERİ
1. Atmosferin alt katları daha sıcaktır çünkü atmosfer yerden yansıyan ışınlarla ısınır
2. Atmosferin kalınlığı ekvatorda fazla, kutuplarda azdır.
3. Ortalama kalınlığı 10.000 km'dir.
4. Atmosferin yoğunluğu yerden yükseldikçe azalır.
5. Ağır gazlar alt tabakalarda, hafif gazlar üst tabakalarda toplanmıştır.
6. Her zaman bulunan ve miktarı değişmeyen gazlar ;%78 Azot,%21 Oksijen,%1 Asal gazlardır.
7. Her zaman bulunan ve miktarı değişen gazlar; Subuharı ve Karbondioksittir.
8. Her zaman bulunmayan gazlar ise Tozlar ve ozondur.
9. Atmosfer saydam ve renksizdir. Ancak atmosferin içerisinde bulunan subuharı Güneş'ten gelen ışınları bir prizma gibi kırarak beyaz ışınların mavi görünmesine sebeb olur. Atmosferin bu mavi görünümü okyanus ve denizlerin üzerine yansıyarak aslında renksiz olan su kütlelerinin mavi görünmesine sebeb olur.
Atmosferdeki gazların oranlarının değişmesi iklim üzerinde bir takım değişikliklere neden olur.
Örneğin atmosferin %o 3'nü oluşturan CO2'in iki katına çıkması halinde yeryüzünde sıcaklık artar. CO2'in yarıya düşmesi halinde yeryüzünde sıcaklık azalır.
ATMOSFERİN KATMANLARI
TROPOSFER:
Atmosferin, yeryüzüne temas eden, alt bölümüdür.
Tüm gazların % 75'inin bulunduğu bu katmanda yoğunluk en fazladır.
Troposfer, yerden havaya yansıyan ışınlarla alttan yukarıya doğru ısınır. Bu nedenle alt kısımları daha sıcaktır. Yerden yükseldikçe sıcaklık her 100 m'de yaklaşık 0,5°C azalır.
Su buharının tamamı troposferde bulunduğu için tüm meteorolojik olaylar burada oluşur.
Güçlü yatay ve dikey hava hareketleri görülür.
Yerden yüksekliği 6 - 16 km arasında değişir.
STRATOSFER:
Troposferin üstündeki katmandır.
Yatay hava hareketleri görülür.
Su buharı hemen hemen hiç bulunmadığı için dikey hava hareketleri oluşamaz. Bu nedenle sıcaklık dağılışı oldukça düzgündür.
Sıcaklık her yerde yaklaşık -50°C'dir.
Üst sınırı yerden 25 - 30 km yüksekliktedir.
MEZOSFER:
*Kalınlığı 30-80 km arasındadır.Ozonosfer ve kemosfer diye iki kısımdan oluşur.
a) Ozonosfer: Bu tabakada ozon gazı bulunmaktadır. Güneşten gelen zararlı ultraviole ışınları, ozon gazı tarafından tutulur.Bundan dolayı canlıların koruyucu katıdır.
b) Kemosfer: Zararlı ışınların tutulması az miktarda burada da görülür.Gazların iyonlara ayrılmaya başladığı yerdir.
ŞEMOSFER
Stratosfer ile İyonosfer arasındaki katmandır.
Stratosfer ile Şemosfer arasındaki 19-45 km'ler arasında oksijen azot haline gelerek ultraviyole ışınlarını tutar.
Üst sınırı yerden 80 - 90 km yüksekliktedir.
İYONOSFER:
Mor ötesi (ultraviyole) ışınlarının, molekülleri parçalayarak iyonlar haline getirdiği katmandır.
Yerçekimi azaldığı için iklim üzerinde belirgin bir etkisi yoktur.
Radyo dalgalarını yansıtır
Üst sınırı yerden 250 - 300 km yüksekliktedir.
EKZOSFER: (Jeokronyum)
En üst tabakadır.
Yerçekimi çok azaldığından gazlar çok seyrektir.
Hidrojen ve helyum gibi hafif gazlar bulunur.
Atmosfer ile uzay arasında geçiş alanıdır.
Kesin sınırı bilinmemekle birlikte üst sınırının yerden yaklaşık 10.000 km yükseklikte olduğu kabul edilmiştir.
Atmosferde Bulunan Gazlar
Atmosferde bulunan gazların % 75'i ve su buharının tamamı troposferde bulunur. İklim yönünden daha çok atmosferin alt katları önemli olduğundan burada troposfer ve stratosferin alt katlarının bileşimi incelenecektir.
Her zaman bulunan ve oranı değişmeyen gazlar; % 78 oranında azot, % 21 oranında oksijen, %1 oranında asal gazlar (Hidrojen, Helyum, Argon, Kripton, Ksenon, Neon) dır. Her zaman bulunan ve oranı değişen gazlar; su buharı ve karbondioksittir. Her zaman bulunmayan gazlar; ozon ve tozlardır.
Su buharı : Yere ve zaman göre oranı en çok değişen gazdır. Yeryüzünün aşırı ısınıp, soğumasını engeller. Yağış, bulut, sis gibi hava olaylarının doğuşunu sağlar.
Karbondioksit : Atmosferin güneş ışınlarını emme ve saklama yeteneğini artırır. Havada karbondioksit (CO2) miktarının artması sıcaklığı artırıcı, azalması ise sıcaklığı düşürücü etki yapar.
Ozon : Hava içindeki oksijen (O2) mor ötesi (ultraviyole) ışınlarının etkisi altında ozon (O3) haline geçer. Ozon gazı, içinde hayatın gelişmesine olanak vermez ancak atmosferin üst katmanlarında ultraviyole ışınlarını emerek yeryüzündeki yaşam üzerinde olumlu bir etki yapar. Yeryüzünden 19 - 45 kilometre yükseklikler arasında bulunan ozon katının son yıllarda inceldiği hatta yer yer delindiği belirlenmiştir. Özellikle buzdolabı, soğutucu, araba ve spreylerden çıkan gazların (kloroflorokarbon) neden olduğu anlaşılmış ve bu gazların kullanımına kısıtlamalar getirilmiştir.
Yeryüzüne ulaşan mor ötesi ışınlardaki artış, sıcaklıkların artmasına, buna bağlı olarak buzulların erimesine, bitki örtülerinde değişimlere neden olabilecektir.
SICAKLIK
Yerin ve atmosferin ısı kaynağı güneştir.Atmosfer yerden yansıyan ışınlarla ısındığı için alt katları sıcak üst katları soğuktur.Yükseldikçe sıcaklık her 200 metrede 1 derece azalır.
Sıcaklık iklim elemanları içinde en fazla etkiye sahiptir.
*İklim elemanlarını kontrol eder, dağılış ve etkinliklerini kontrol eden elemandır.
*Yeryüzünün ve atmosferin ısınmasında magmanın etkisi yoktur.
Sıcaklık Terselmesi (Inversion)
Kışın soğuk ve durgun havalarda soğuk hava çökerek zemine yerleşir. Sıcak hava da onun üzerinde yükselir. Böylece yükseldikçe sıcaklık azalacağı yerde artar . Buna denir. Bu olay kışın şehirlerde hava kirliliğini daha da artırır.
SICAKLIĞIN DAĞILIŞINI ETKİ EDEN FAKTÖRLER
1) Güneşe Bağlı Faktörler; Yeryüzüne güneşten gelen enerji solar konstant ile belirlenir. Atmosferin üst sınırında 1 cm kareye dakikada gelen kalori miktarına solar konstant yani güneş sabitesi denir.
Güneş sabitesi dünyanın güneşe yaklaşıp uzaklaşmasıyla değişir. Dünya güneşe en yakın olduğu 30 Ocak günü güneş sabitesi artar, en uzak olduğu 4 Temmuz tarihinde güneş sabitesi azalır.
Dünya güneşten gelen enerjiden tam olarak yararlanamaz. Bu enerjinin %33'ü bulutlardan ve atmosferden uzaya geri yansır. Buna albedo denir, geri kalan enerji ise yer atmosferinin ısıtılmasına ve aydınlatılmasına yarar.
2) Dünyanın Şekli( enlem etkisi ): Güneş ışınlarının geliş açısı enleme göre değişir.Ekvator çevresine dik ve dike yakın açıyla, kutuplar çevresine eğik açıyla gelir. Bu nedenle ekvatordan kutuplara doğru sıcaklık azalır. Bu nedenle;
Ekvator çevresinden gelen rüzgarlar sıcaklığı artırırken , kutup bölgesinden gelenler sıcaklığı düşürür.
Kutuplara yakın yerden gelen okyanus akıntıları soğuk iken, Ekvatora yakın yerden gelenler sıcak su akıntısı şeklindedir.
Denizlerin sıcaklığı ve tuzluluğu kutuplara doğru azalır.
Tarımın yükselti sınırı, Toktağan kar sınırı (Daimi kar sınırı), Orman üst sınırı kutuplara doğru azalır.
Akarsuların donma süresi kutuplara doğru uzar.
Bitki örtüsü aralıksız kuşaklar oluşturur.
3)Dünya'nın Günlük Hareketleri: Güneş ışınlarının düşme açısı günün saatine göre değişir. Sabah ve akşam saatlerinde ışınlar yatık düşer ve atmosferde daha uzun yol (tutulma fazla) geçerek gelirler. Bu yüzden bu saatlerde sıcaklık azdır. Öğle saatlerinde ışınlar dik düşer ve atmosferde daha kısa yol izleyerek gelir sıcaklık yüksektir. Ancak en yüksek sıcaklık Güneş ışınlarının en dik geldiği 12'de ölçülmez. En yüksek sıcaklık enerji birikiminin en yüksek olduğu öğleden sonra (13 - 14) ölçülür.
En düşük sıcaklıkta sıcaklık kaybının en fazla olduğu an ise Güneş'in doğuş anıdır (05-06). Çünkü gün boyunca ısınan yeryüzü gece boyunca sıcaklık kaybeder.
4)Dünya'nın Yıllık Hareketi Ve Eksen Eğikliği: Yer ekseninin sağa doğru 23 derece 27 dakika eğik olması Dünya'nın Güneş'e karşı konumunun değişmesine neden olur.Bu nedenle Güneş ışınları 21 Haziran'da K.Y.K , 21 Aralık' ta G.Y.K dik düşer.Dolayısıyla yarım kürelerde farklı mevsimler ve farklı sıcaklıklar görülür.
Ayrıca sıcaklık gecikmesinden dolayı K.Y.K'da en sıcak aylar karalarda Temmuz Ağustos,denizlerde eylüldür. G.Y.K' den sıcak aylar karalarda Ocak ve Şubat'tır, Denizlerde mart ayıdır.
5)Yükseltinin Etkisi: Atmosfer yerden yansıyan ışınlarla ısındığı için alt katları sıcak, üst katları soğuktur. Yükseldikçe sıcaklık 200m'de 1c derece azalır. Çünkü yükseldikçe nem ve yoğunluk azalmaktadır. Ayrıca yerler alçak yerlere oranla gündüz daha fazla ısınır.
YÜKSELTİ ARTTIKÇA
NEDEN
Sıcaklık azalır.
Troposfer yerden ışıma yoluyla ısındığı için
Yerçekimi azalır
Yerin merkezinden uzaklaştığı için
Atmosfer kalınlığı ve yoğunluğu azalır.
Gazlar yerçekiminin etkisi ile zeminden toplanır
Nem azalır.
Nem ağır olduğu için zeminde toplanır
Basınç azalır.
Atmosfer kalınlığı ve yoğunluğu azaldığı için
Mekanik çözülme artar.
Sıcaklık farkı arttığı için
Sıcaklık farkı artar
Bitki türü azalır
Gazların yoğunluğu ve nem azaldığı için
Sıcaklık ve nem oranın azalması
6)Atmosfer'in Nem Derecesi: Havadaki nem ısınmayı ve soğumayı azaltır.Günlük sıcaklık farkının fazla olmasının önler. Nemin fazla olduğu bölgelerde ısınma ve soğuma yavaş, az olduğu bölgelerde hızlı olarak gerçekleşir. Kışın bulutsuz günlerde hava çok soğuk olur.
-- Bulutlu günlerde sıcaklık farkları azalır.
-- Nemli hava, kuru havaya göre geç ısınır ve geç soğur.
Denizellik Ve Karasallık : Bir bölgenin denize yakın ya da uzak olması (deniz etkisinden faydalanma oranı) iklimini etkiler. Denizler geç ısınıp geç soğur. Çünkü, ısı iletkenlikleri zayıftır. Böylece deniz etkisi altında bulunan (denize yakın) yerlerde de hava geç ısınıp, geç soğur. Bir başka etkisi ise denizden esen rüzgarların kışın ılıtıcı, yazın serinletici etki yapmasıdır.
Ilıman şartlar etkili olur. Oysa deniz etkisinden uzak yerlerde hava çabuk ısınır, çabuk soğur. Çünkü havadaki (atmosferdeki) nam oranı (atmosfer yoğunluğu) düşüktür.
Denizellik ve Karasallığı Belirleyen Özellikler
1. Hava çabuk ısınıp, çabuk soğuyorsa karasal, geç ısınıp geç soğuyorsa denizel iklim şartları etkilidir.
2. Kış erken geliyor uzun sürüyorsa karasal, geç gelip kısa sürüyorsa denizellik etkilidir.
3. Yaz ve kış arasındaki sıcaklık farkı fazlaysa karasal, azsa denizellik etkilidir.
(Karasal ve denizel ortamlar arasında sıcaklık farkı yazın en az, kışın en fazladır.)
4. Yıllık sıcaklık farkı fazlaysa karasal, azsa denizeldir.
5. Atmosferdeki nem oranı fazla ise denizel, az ise karasal'dır.
6. Yıl içindeki yağışlar yaz ve ilkbaharda toplanıyorsa karasaldır.
7. Yıllık ortalama yağış 500 mm kadarsa karasal, 500 mm fazla ise denizeldir.
8. Bitki örtüsünce zengin ise denizel, fakirse karasaldır.
9. Bitkiler geniş yapraklı ve her mevsim yeşil kalabiliyorsa denizel, iğne yapraklı ve bodur ise karasal'dır.
10. Sıcaklık eksi değerlere iniyorsa karasal, eksi değerlere inmiyorsa denizeldir.
7)Bakı Ve Eğim: Eğimin fazla olduğu yerler Güneş ışınlarını daha dik alırken eğimin az olduğu yerler Güneş ışınlarını daha eğik alır. Böylelikle eğimin fazla olduğu yerler fazla ısınırken, eğimin az olduğu yerler az ısınır.
Cisimlerin Güneş'e göre olan durumlarına bakı denir.Güneş'e dönük olan yamaçlar daha çok ısınır. K.Y.K'da güney yamaçlar; G.Y.K'de kuzey yamaçlar daha fazla ısınır.
Güneşe dönük yamaçlarda;
1. Güneşlenme süresi daha uzun
2. Sıcaklık daha fazla
3. Aynı tür bitkilerin olgunlaşma süresi daha kısa
4. Ormanın (ağacın) yetişme sınırı daha yüksek
5. Karların erime süresi daha erkendir.
6.Daima (toktogon) kar sınırı yüksektir
8)Kara Ve Denizlerin Etkisi: Karalar denizlere göre daha çabuk ve daha çok ısınırlar ve soğurlar.Denizler ise geç ısınıp geç soğurlar.Bundan dolayı karalarda yazın sıcaklık çok yüksek, kışında çok düşüktür.
Bu durumun nedenleri; kara ve denizin özgül ısı farklılığı,karaların sabit denizlerin hareketli olmaları,kara ve deniz üzerindeki nemin farklı olması ve ışınların karalarda 1 metreye,denizlerde 200 metreye kadar ulaşmasıdır.
Kara ve denizlerin farklı ısınmasının sonuçları:
1. Denizler geç ısınıp geç soğur,karalar erken ısınıp erken soğur. Bu yüzden karalarda sıcaklık +70, -70 arasında oynarken, denizlerde 2,+34 arasında oynar
2. Karalarda en soğuk ay Ocak iken denizlerde Şubat ayıdır.Karalarda
en sıcak ay Temmuz-Ağustos iken denizlerde eylül ayıdır.
3. Kara ve deniz meltemleri meydana gelir.
4. Denizler karalara göre kışın ılık, yazın serin olduğundan denizlerden gelen rüzgarlar kışın ılık yazın serindir.
5. Kuzey yarımküre Güney yarımküreden -2 derece daha sıcaktır.
6. Kuzey yarımküre'deki sıcak kuşak Güney yarımküreden daha geniştir.
9)Deniz Akıntıları: Ekvator'dan kutuplara giden akıntılar sıcaklığı arttırırken,kutuplardan gelenler sıcaklığı azaltırlar. Akıntılar sayesinde kıtaların 50,70 derece enlemleri arasındaki batı kıyıları doğu kıyılarından sıcaktır. Akıntılar sıcaklık kuşaklarının genişliğini etkilediği için sıcaklık kuşaklarının genişliği enleme uymaz.
Termik Ekvatorun yer Ekvator'undan sapmalar göstermesinin nedenlerinden biri okyanus akıntılarıdır.
Sıcaksu akıntıları: Soğuksu akıntıları:
-- Gulfstream -- Labrada
-- Alaska -- Kaliforniya
-- Brezilya -- Humbolt
-- Kroşiva -- Benguela
-- Oyoşivo
60° Kuzey enleminin Ocak ayı ortalama sıcaklığı -16°C iken, Kuzeybatı Avrupa kıyılarının Ocak ayı ortalama sıcaklığı +2, +3 °C dir. Bunun nedeni Golf-setream sıcak su akıntısıdır. Aynı enlemdeki Kanada'nın doğu kıyılarının Ocak ayı ortalaması -20°C, -25 °C dir. Bunun nedeni labrador soğuk su, akıntısıdır.
10) Rüzgarın Etkisi: Rüzgarlar geldikleri yerin sıcaklıklarını ulaştıkları yerlere taşırlar. Enlem faktöründen dolayı K.Y.K' de güneyden esen, G.Y.K' de ise kuzeyden esen rüzgarlar hava sıcaklığını yükseltir. Denizden karaya esen rüzgarlar ise yazın serinletici, kışın ılıtıcı rol oynar.
11) Bitki Örtüsünün Etkisi: Ormanlar yazın serin,kışın ılık olur. Çünkü orman toprağın nemini korur. Böylece ormanlık alanlarda günlük sıcaklık farkı az, çıplak alanlarda ise çok olur.
Yeryüzünde sıcaklığın dağılışı:Yeryüzünde sıcaklık her yerde aynı değildir. Bunda daha çok enlem,kara ve denizlerin dağılışı ve yükseltinin etkisi vardır. Yeryüzünde Güneş ışınlarının düşme açısına bağlı olarak matematik iklim kuşakları oluşmuştur. Sıcaklık kuşakları ise kara deniz dağılışı, okyanus akıntıları, yükselti, nemlilik gibi diğer etmenlerin etkisiyle oluşmuştur. K.Y.K'de ılıman ve sıcak kuşağın daha geniş yer kaplaması karaların fazla yer kaplamasındandır.
A) Sıcak Kuşak : Sıcaklık ortalaması 20 derecenin üstündedir. Sıcaklık farkı azdır. (eko car 1-2 derece) sıcaklık geçilmesi görülmez.
B) Ilıman Kuşak : Yıllık sıcaklık ortalaması 20-10 derece arasındadır. Karaların batı kesimlerinde yıllık sıcaklık farkı az, iç kesimlerinde ise fazladır.
C) Soğuk Kuşak : En yüksek sıcaklık ortalaması 10 derecenin altındadır.
İZOTERM HARİTALARI
Sıcaklığın Dünya üzerinde dağılışını gösteren haritalara denir. İzotermler aynı sıcaklıktaki noktaların birleştirilmesiyle elde edilir. Bunlara eş sıcaklık eğrileri denir.İzoterm haritaları gerçek izoterm ve indirgenmiş izoterm haritaları olarak iki şekilde çizilir.
--Gerçek izoterm haritaları yeryüzünde ölçülen gerçek sıcaklık değerlerine göre çizilir.
--İndirgenmiş izoterm haritaları, yeryüzündeki yükseltiler yok sayılarak elde edilen değerlerle çizilir. (her yer 0 metre) İndirgenmiş izoterm haritasında yükseltinin etkisi ortadan kaldırılmıştır.
--İzoterm haritaları yeryüzünde sıcaklığın eşit olarak dağılmadığını göstermektedir.
Dünya Yıllık İzoterm Haritası İncelendiğinde Şu Sonuçlar Çıkar;
1.Sıcaklık Ekvator'dan kutuplara doğru azalmaktadır.
2.En yüksek sıcaklıklar dönenceler çevresinde görülür.
3.K.Y.K'de sıcaklık farkları büyüktür(karalar daha fazla)
4.K.Y.K'de sıcaklık daha yüksektir(karalar daha fazla)
İzoterm eğrileri G.Y.K'de paralellere uygunluk gösterir(denizler daha fazla)
5.K.Y.K'de yüksek enlemlerde karaların batı kesimleri doğu kesimlerinden daha sıcaktır(gulfstrem)
6.Termik ekvator daha çok K.Y.K'den geçer. Çünkü kuzeyde karalar,güneyde denizler çoktur. Termik Ekvator en sıcak noktaları birleştiren çizgidir.
Dünya Ocak İzoterm Haritası:
1- Dünya'da en soğuk yerler kış mevsiminin yaşandığı K.Y.K'de en sıcak yerler ise yaz mevsiminin yaşandığı G.Y.K'dedir.
2- K.Y.K'de denizler karalardan daha sıcaktır.
3- K.Y.K'de en soğuk bölgeler Sibirya, Kanada ve Granland'ın kuzey tarafıdır. Bu durumun nedenleri karasallık ve enlemdir.
4- İzoterm eğrileri özellikle K.Y.K'da paralellerle uygunluk göstermez. Bunun nedeni karaların fazla yer kaplaması ve okyanus akıntılarının etkisidir.
Dünya Temmuz İzoterm Haritası:
1- İzotermlerin uzanışı paralellerin uzanışına daha çok uymaktadır. G.Y.K'de bu durum daha belirgindir.
2- Dünya'nın en sıcak yerleri K.Y.K'de 15-40 derce enlemler arasındadır.
3- Termik ekvatorun tamamı K.Y.K'dedir.
4- K.Y.K'de izoterm eğrileri karalar üzerinde kuzeye denizler üzerinde güneye doğru uzanır (kara ve denizlerin farklı ısınması)
Yıllık Sıcaklık Farkları:
En sıcak ve en soğuk ayların ortalama sıcaklık dereceleri arasındaki farka, yıllık sıcaklık farkı denir. İzoterm amlitüd haritası,
a)En yüksek sıcaklık farkı, orta kuşak karalarının iç kesimlerinde ve çöllerde görülür.
b)En düşük sıcaklık farkı, Ekvator çevresinde ve Okyanuslarda görülür.
c)Orta kuşakta karaların batı kıyılarında yıllık fark az, doğu kıyılarında fazladır.
HAVA BASINCI
Atmosfer Basıncı
Atmosferi oluşturan gazların belli bir ağırlığı vardır. Gazların yeryüzündeki cisimler üzerine uyguladığı basınca atmosfer basıncı denir.
Normal Hava Basıncı
45° enlemlerinde, deniz seviyesinde ve 15°C sıcaklıkta ölçülen basınca normal hava basıncı denir.
Cıva sütununun yüksekliği ile (normal basınç 760 mm)
Cıva sütununun ağırlığı ile (normal basınç 1033 gr)
Kuvvet birimi ile (normal basınç 1013 milibar) ifade edilir.
Basınç barometre ile ölçülür. Cıvalı barometre, barograf, aneroid baramotre ve altimetre gibi çeşitleri vardır.
Cıvalı Barometre : Üstü açık bir kaba daldırılmış, yukarı ucu kapalı bir cam borudur. Hava basıncı, boruyu dolduran cıva sütununu dengede tutar. Hava basıncı azalıp çoğaldıkça cıva sütunu da alçalıp yükselir. Cıvalı barometre camdan yapıldığı ve hep düz durması gerektiği için her zaman kullanımı kolay değildir.
Barograf : Basıncı sürekli kaydeden ve yazıcı ucu bulunan bir tür madeni barometredir.
Aneroid Barometre : Madeni barometredir. Cıvalı barometrelerin kullanım alanının sınırlı olması ve taşıma zorluğu nedeniyle geliştirilmiştir.
Altimetre : Madeni barometrelerin bir çeşididir. Yükseldikçe basıncın azalması kuralına dayanılarak, yüksekliklerin ölçülmesi amacıyla yapılmıştır.
Basınç Etmenleri
Hava basıncı çeşitli etmenler altında değişiklik gösterir.
Sıcaklık (Termik Etken)
Basıncı en çok etkileyen etmen sıcaklıktır. Sıcaklığın günlük mevsimlik değişimine bağlı olarak basınç değişir. Isınan hava genleşerek yükselir. Gazların seyrelmesi nedeniyle basınç düşer ve alçak basınç alanı oluşur. Soğuyan havada gaz molekülleri sıkışarak ağırlaşır. Ağırlaşan gazlar yeryüzüne doğru yığılır ve yüksek basınç alanı oluşur.
Yükselti
Yeryüzünden yükseldikçe; Yerçekimi, Atmosferdeki gazların miktarı azalır. Bunlara bağlı olarak basınç düşer.
Hava Yoğunluğu (Dinamik Etken)
1m3 havanın içerisindeki gazların miktarına hava yoğunluğu denir. Yoğunluk su buharına ve toz zerreciklerine göre değişir. Yerçekiminin azalıp çoğalması, Havanın ısınıp soğuması, Yükseltinin artması, Dünya'nın ekseni çevresindeki dönüşü, Hava yoğunluğunun değişmesine neden olur. Hava yoğunluğu arttıkça basınç yükselir, yoğunluk azaldıkça basınç düşer.
Yerçekimi
Dünya'nın geoid şekli nedeniyle yerçekiminin Ekvator'dan kutuplara doğru artması, basıncın kutuplarda yüksek olmasının nedenlerinden biridir.
Mevsim
Mevsimlerin basınç üzerindeki etkisi ılıman kuşakta belirgindir. Yaz aylarında ısınmanın etkisiyle karalar alçak basınç, denizler ise yüksek basınç alanıdır. Kışın ise denizler alçak basınç, karalar yüksek basınç alanıdır. Bu durum sıcaklığın basınç üzerindeki etkisini kanıtlar.
Dünya'nın Günlük Hareketi
Dünya, ekseni çevresinde döndüğü için hava akımları yönlerinden sapar. Sapmalar sonucu 30°enlemlerinde alçalıcı hava hareketleri ile yoğunluk arttığından basınç yükselir ve dinamik yüksek basınç alanı oluşur. 60° enlemlerinde ise batı ve kutup rüzgarları karşılaşır. Bu rüzgarların birbirlerini iterek yükselmesiyle 60° enlemlerinde gaz yoğunluğu azaldığından basınç düşer. Böylece dinamik alçak basınç alanı oluşur.
UYARI : Dünyanın günlük hareketi sonucunda hava akımlarının sapması, dinamik basınç alanlarını oluşturur. Dünya'nın ekseni çevresindeki hareketine bağlı olarak oluşan basınçlara dinamik basınç denir.
Basınç Tiplerinin Özellikleri :
1013 milibardan düşük olan basınçlara alçak basınç (siklon) yüksek olanlara ise yüksek basınç (antisiklon) denir.
Alçak Basınç (Siklon)
Termik ve dinamik alçak basınç merkezlerinde benzer hava hareketleri görülür.
Havanın yoğunluğu azdır.
Hava yükseltici bir hareket gösterir.
Yeryüzündeki hava hareketi çevreden merkeze doğrudur.
Merkezden çevreye doğru basınç artar.
Dünya'nın günlük hareketi nedeniyle hava akımları, Kuzey Yarım Küre'de saat ibresinin tersi yönde, Güney Yarım Küre'de ise saat ibresi yönünde sapmaya uğrar.
UYARI : Basınç farkının olduğu yerlerde, hava hareketi her zaman yüksek basınçtan alçak basınca doğrudur.
Termik alçak basıncın etkili olduğu alanlarda hava sıcaklığı yüksektir.
Dinamik alçak basıncın etkisi altında olan yerlerde sıcaklık düşüktür.
Yüksek Basınç (Antisiklon)
Termik ve dinamik yüksek basınç merkezlerinde benzer hava hareketleri görülür.
Havanın yoğunluğu fazladır.
Hava alçalıcı bir hareket gösterir.
Yeryüzündeki hava hareketi merkezden çevreye doğrudur.
Dünya'nın günlük hareketi nedeniyle hava akımları, Kuzey Yarım Küre'de saat ibresi yönünde, Güney Yarım Küre'de saat ibresinin tersi yönde sapma gösterir.
UYARI : Basınç farkının olduğu yerlerde, hava hareketi her zaman yüksek basınçtan alçak basınca doğrudur.
Dinamik yüksek basıncın etkili olduğu yerlerde hava sıcak ve kurudur. Termik yüksek basıncın etkili olduğu yerlerde ise hava soğuk ve kurudur.
Basınç Kuşakları
Termik Alçak Basınç Kuşağı (Tropikal Basınç Kuşağı)
Ekvator ve çevresinde sıcaklığa bağlı olarak oluşmuştur.
Sıcaklık yüksek olduğu için sıcak çekirdekli siklon da denir.
Dinamik Yüksek Basınç Kuşağı (Subtropikal Basınç Kuşağı)
Dünya'nın ekseni çevresindeki dönüşünün rüzgarlar üzerinde oluşturduğu sapma etkisiyle 30° enlemleri çevresinde oluşan basınç kuşağıdır. Bu kuşak Kuzey Yarım Küre'de yaz aylarında kuzeye, kış aylarında güneye kayar. Alçalıcı hava hareketlerine bağlı olarak havanın ısınması ve nem miktarının düşmesi nedeniyle 30° enlemleri çevresinde çöller oluşur.
Dinamik Alçak Basınç Kuşağı (Subpolar Basınç Kuşağı)
60° enlemlerinde kutup rüzgarları ve batı rüzgarlarının karşılaşması ile oluşur. Sıcaklık düşük olduğu için soğuk çekirdekli siklon da denir.
Kışın kara ve denizlerin farklı ısınmaları aynı enlem üzerinde farklı basınç koşullarının görülmesini sağlar. Bu nedenle kışın karalar üzerinde yüksek basınç oluşması bu basınç kuşağını kesintiye uğratır.
Termik Yüksek Basınç Kuşağı (Polar Basınç Kuşağı)
Kutuplar çevresinde düşük sıcaklık nedeniyle oluşan, yüksek basınç alanıdır.
UYARI : Basınç kuşakları, Kuzey Yarım Küre'de karalar üzerinde kesintiye uğrar. Güney Yarım Küre'de ise karaların oranı çok az olduğundan basınç kuşakları daha düzenli ve süreklidir.
Türkiye'de Etkili Olan Basınç Merkezleri
Türkiye farklı özellikteki basınçların etkisinde kalır. Bu durum daha çok Türkiye'nin matematik konumunun sonucudur.
Yüksek Basınçlar :
Sibirya Antisiklonu
Ülkemizde doğu ve kuzeydoğudan sokulan termik kökenli yüksek basınç alanıdır.
Türkiye'yi sadece kış aylarında Doğu Anadolu ve Balkanlar üzerinden sarkarak etkiler.
Az fakat etkin kar yağışı ile soğuk ve ayazın fazla olduğu hava tipini simgeler.
Balkanlardan sarktığında Azor yüksek Basıncı ile birleşerek İzlanda Alçak Basıncı'nın Türkiye'yi etkilemesine izin vermez. Bu nedenle uzun süreli, sakin ve soğuk kuş koşulları yaşanır.
Azor Antisiklonu
Ülkemizi sürekli etkileyen dinamik kökenli yüksek basınç alanıdır.
Kışın serin, yağışsız ve batı yönlü rüzgarlarla kendini belli eder. Rüzgar hızları yavaştır.
Kışın sürekli alçalıcı hareket gösterdiği ve soğuk yeryüzüne dokunduğu için havanın alt kısımlarında soğuk, durgun bir hava katmanı oluşur. Bu durgun hava bölümü içerisinde şehirsel atıklar birikerek hava kirliliğine neden olur.
Kış ayalarında Kuzey Afrika üzerinde İzlanda Alçak Basıncı'nın sıcak bölümü oluşarak İzlanda Alçak Basıncı'nın değişmesine yardım eder. Yaz aylarında ise güneş ışınlarının gelme açısına bağlı olarak etki alanını Akdeniz üzerinden İngiltere'ye kadar genişletir. Bu durumda Türkiye'de kuzey yönlü rüzgarlar etkili olur.
Alçak Basınçlar :
İzlanda Siklonu
Dinamik kökenli bu alçak basınç alanı kışın etkilidir.
Ülkemize batı ve kuzeybatıdan sokulur.
Hareketli hava kütlelerini getirdiği için rüzgar birkaç gün ara ile çok farklı yönlerden eser. Rüzgarın esme yönü güneybatıdan başlar, kuzeybatıya kadar döner. Bu basınç merkezinde güney sektörlü rüzgarlar sıcaklığı artırırken, kuzey sektörlü rüzgarlar sıcaklığı düşürücü etki yapar ve cephesel yağışlara neden olur. Özellikle Karadeniz'de bu basınç alanı etkisiyle cephesel ve orografik yağışlar görülür.
Eğer kendisinden daha sıcak olan Akdeniz'e iner ve uzun bir süre burada kalırsa nem yüklenir. Türkiye'nin güneybatı kıyılarında aşırı kış yağışlarına neden olur.
Basra Körfezi - İran Siklonu
Termik kökenli bu basınç alanı, yaz aylarında karaların aşırı ısınması nedeniyle oluşmuştur.
Ülkemizde güney ve güneydoğudan sokulan ve yaz aylarında etkili olan Basra Alçak Basıncı;
Aşırı çöl sıcaklarının yaşanmasına,
Yaz başlarında karaların fazla ısınması ve atmosferin üst kısımlarının daha soğuk olması nedeniyle ani, gök gürültülü, sağanak yağışlara,
Azor Yüksek Basıncı'nın da etkisiyle kuzey yönlü rüzgarların etkin olmasına neden olur.
RÜZGARLAR
YB'dan AB'a doğru meydana gelen hava hareketine RÜZGAR denir. Rüzgarı oluşturan temel faktör Basınç Farkıdır.
Rüzgarın hızı; Hava kütlesinin bir saniyede kaç metre ilerlediğini ifade eder. Anemometre rüzgarın hızını ölçer.
Rüzgarın Hızını Etkileyen Faktörler
· Merkezler arasındaki basınç farklılığı ; basınç farkı arttıkça rüzgarın hızı da artar.
· İki basınç merkezi arasındaki mesafe ; mesafe az ise rüzgar şiddetli eser.
· Yeryüzü şekilleri ve sürtünme ; rüzgarlar dağlar arasında, vadilerde ve boğazlarda hızlı eserler.
· Yeryüzünde yükseldikçe rüzgarın hızı artar.
Rüzgarın hızı arttıkça ;
1. Buharlaşma artar,
2. Toprak erozyonu artar,
3. Dalga yükseltisi artar,
4. Nisbi nem azalır.
Rüzgarın Sapması; Dünyanın batıdan doğuya doğru dönmesinden dolayı rüzgarlar KYK'den hareket yönünün sağına, GYK'de hareket yönünün soluna sapar.
· Rüzgarı saptıran bu güce koriyolis etkisi denir.
· Koriyolis etkisi ekvatordan kutuplara doğru artar.
Rüzgarın Sıcaklığı ve Nemliliği;
· Karadan esenler; Yazın sıcak, kurudur. (bağıl nemi düşüktür) Kışın soğuk, kurudur.
· Denizden esenler; Yazın serin, nemlidir. (Bağıl nemi artırır) Kışın ılık, nemlidir.
· Yüksek enlemlerden esenler; soğuk olur
· Alçak enlemlerden esenler; sıcak olur
Rüzgarın Yönü; Bulunduğumuz yere göre rüzgarın geldiği yöne rüzgar yönü denir.
· Rüzgarın Yönünü Etkileyen Faktörler;
1. Basınç merkezinin yeri
2. Dünyanın günlük hareketi
3. yer şekillerinin uzanışı
4. dünyanın yörünge hareketi
Bir yerde rüzgarın yıl içinde en fazla estiği yön o yerdeki yeryüzü şekillerinin uzanış yönüne bağlıdır.
Rüzgarın frekansı; Rüzgarın belli bir sürede esiş sayısını belirler. Rüzgar gülü bölgenin belirli sürelerde aldığı rüzgar yönlerini gösterir.
YERYÜZÜNDEKİ RÜZGARLAR
SÜREKLİ RÜZGARLAR:
A) Alizeler; 30 DYB alanlarından ekvatordaki TAB alanına doğru esen rüzgarlardır.
· Rüzgarlar arasında en düzenli ve sürekli esenidir.
· Kıtaların doğu kesimlerine yağış bırakırlar.
· Ticaret rüzgarları olarak bilinirler.
· Okyanus akıntılarının oluşumunu sağlarlar.
· Ters alizeler 30° enlemlerde kuraklığa neden olurlar. (çöl)
B) Batı Rüzgarları :
· 30° DYB alanlarından 60° DAB alanları arasında eser.
· Orta kuşakta karaların batısına yağış bırakır.
· Ilıman okyanus ikliminin oluşmasına neden olurlar.
· Türkiye'de etkili olan sürekli rüzgarlardır.
C) Kutup Rüzgarları :
· 90° TYB alanlarından 60° DAB alanlarına doğru esen rüzgarlardır. Estikçe ısınan rüzgarlardır.
· Kutup rüzgarlarının oluşturduğu yağışa Kutbi Cephe Yağışı denir.
DEVİRLİ (MEVSİMLİK) RÜZGARLAR:
Kara ve denizlerin mevsimden mevsime farklı ısınıp soğumalarından doğan devirli rüzgarlardır. G.D. Asya'da, Avusturalya'da, Gine Körfezinde, Meksika Körfezinde ve Orta Amerika'da görülür.
A) Yaz Musonu :
Yazın karalar çabuk ısınır. Alçak basınç alanı ile kaplanır. Denizler de daha serin olduğu için yüksek basınç alanı durumundadır. Rüzgarlar böylece denizlerden karaya eser. Bu nedenle yaz musonu estiği karaya yağış bırakır.
Yaz musonu ===>
B) Kış musonu :
Kışın karalar daha soğuk YB alanı, denizler serin AB alanı durumundadır. Bu nedenle rüzgarlar karadan denize doğru eser. (Endonezya, Japonya, Filipin ada.) Yağış bırakır.
Kış musonu ===>
Not: 6 ayda bir yön değiştirir.
YEREL RÜZGARLAR :
Yerel rüzgarların etki alanı dar, esiş süreleri kısa ve kısa zamanda birbirinin ters yönünde eserler.
A) Meltemler :
· Günlük sıcaklık ve basınç farklarından oluşurlar.
· Etki alanları dardır.
· Yağış oluşturmazlar
· Sabah ve akşam hızlı eserler.
Deniz ve Kara Meltemleri : Gündüz karalar AB alanı, denizler serin YB alanı durumundadırlar. Bu nedenle rüzgar denizden karaya doğrudur. Gece bu durumun tam tersidir.
Vadi ve Dağ Meltemleri :
B) Sıcak Yerel Rüzgarlar :
Fön Rüzgarı : Bir yamaçta yükselen hava kütlesinin diğer yamaçta alçalmasıyla oluşan rüzgardır. Yamaçtan inen hava kuru olduğundan 100m'de 1C° sıcaklık artar. İsviçre'de Alplerde, Türkiye'de Karadeniz ve Toroslar'da görülür.
· Sirokko : Cezayir, Tunus, İspanya ve İtalya'da
· Hamsin : Mısır ve Libya'da
· Samyeli (Samum) : G.doğu Anadolu'da
· Lodos : Ülkemizde güneybatıdan eser. nemlidir.(Anadolu'da kışın soğuk, kuru)
· Kıble : Ülkemizde Güneyden esen sıcak rüzgarlardır.
.
C) Soğuk Yerel Rüzgarlar :
· Mistral : Fransa'da
· Bora : Dalmaçya kıyılarında
· Kriwetz : Romanya'da
· Poyraz : Ülkemizde kuzeydoğudan
· Yıldız : Ülkemizde kuzeyden
· Karayel : Ülkemizde kuzeybatıdan (kuru rüzgar)
- Tropikal Siklonlar :
1. Tayfun : Asya'da Hint ve Büyük Okyanus kıyılarında
2. Hurricane : Meksika Körfezi'nde
3. Tornade : Orta Amerika'da
NEMLİLİK
Atmosferdeki su buharına hava nemliliği denir. Nemlilik Higrometre denilen aletle ölçülür. m³/gr olarak ifade edilir.
Buharlaşma : Yeryüzündeki suların belli bir sıcaklıkta su zerrecikleri halinde atmosfere geçmesidir.
Buharlaşmanın gerçekleşmesi için gerekli şartlar ;
1. Sıcaklık : Sıcaklık arttıkça buharlaşma artar.
2. Su Yüzeyi : Su Yüzeyi genişledikçe buharlaşma miktarı artar.
3. Bağıl nem : Bağıl nem düştükçe nem açığı büyür, buharlaşma artar.
4. Basınç : Hava basıncı arttıkça buharlaşma azalır.
5. Hava Kütlelerinin Hareketi : Durgun havada buharlaşma gerçekleşmez. Yükselici havada buharlaşma artar. Rüzgarın hızı arttıkça buharlaşma o kadar çok olur.
· Ülkemizde en fazla buharlaşma G.D.Anadolu'da görülür.
Mutlak Nem :
1m³ hava içindeki su buharının gram cinsinden değeridir. Havadaki mevcut su buharı miktarıdır.
> Denizden uzaklaştıkça, yerden yükseldikçe, kutuplara gidildikçe mutlak nem azalır.
> Sıcaklık arttıkça havanın su buharı alma yeteneği artar yani mutlak nem artar.
> Mutlak nem ; gündüz çok gece azdır. Yazın çok kışın azdır. Ormanda çok stepte azdır.
Maksimum Nem :
Belirli bir sıcaklıkta havanın alabileceği en fazla nem miktarıdır.
Hava ısındıkça hacmi genişler. Hacmi genişlediği için nem alma kabiliyeti artar. Sıcak havanın maksimum nemi daha yüksektir.
Maksimum Nem
1m³ Hava -30C° 0,4 gr
1m³ Hava 0C° 4,8 gr
1m³ Hava 30C° 29,4 gr
Bağıl Nem :
Havada su buharının oranıdır. Yani bir hava içinde bulunan nemin, bu havada bulunabilecek en yüksek neme oranıdır.
Mutlak Nem
Bağıl nem (nisbi) = --------------------------------------------------- x 100
Maksimum Nem
> Bağıl nem sıcaklıkla ters orantılıdır.
Bir hava kütlesinin sıcaklığı artınca hacmi genişlediği için nisbi nemi azalır.
Yoğunlaşma Türleri
Atmosferdeki su buharının gaz halden sıvı ya da katı hale geçmesine yoğunlaşma denir. Yoğunlaşmanın temel nedeni sıcaklığın düşmesidir.
Yoğunlaşma Çeşitleri
Havanın Alttan Soğumasına Bağlı Yoğunlaşma
Bu tip yoğunlaşma ile sis oluşur. Yatay ya da yataya yakın hareket eden ılık ve nemli bir hava kütlesinin kendisinden daha soğuk bir zemin üzerinden geçişi sırasında içindeki su buharının su zerrecikleri şeklinde yoğunlaşmasına sis denir.
Hava Kütlesi Sisi
Genellikle hava hareketlerinin yatay yönde ve yavaş olduğu yerlerdeki ısı kaybı sonucu oluşan sislerdir.
Kara Sisi (Radyasyon Sisi)
Kara sisleri sıcaklık terselmesinin görüldüğü yerlerde ve dönemlerde kara içlerinde oluşur.
Sıcaklık Terselmesi : Bazı dönemlerde yerin aşırı enerji kaybetmesi, dağlardan çukur alanlara soğuk havanın inmesi, sıcak havanın üstüne soğuk havanın gelmesi ya da alçalan havanın alt bölümlerinin soğuması gibi nedenlerle hava tabakasının sıcaklığı yerden yükseldikçe düzenli olarak azalmaz. Belirli bir yükseltiye kadar artan sıcaklık sonra yeniden düzenli olarak azalmaya başlar. Bu olaya sıcaklık terselmesi denir.
Kıyı ve Deniz Sisi (Adveksiyon Sisi)
Yatay hava hareketleri sonucunda ılık ve nemli hava kütlesinin kendinden daha soğuk zemin üzerinden geçtiği kıyılarda ve deniz üzerinde oluşan sislerdir.
Örneğin İngiltere'de batı rüzgarlarının ve Gulfstream sıcak su akıntısının etkisi ile bu tip sisler yıl boyunca görülür.
Yer şekli Sisi (Orografik Sis)
Yamaç eğimi az olan yerlerde ılık ve nemli hava kütlesinin yamaç boyunca yükselmesi ve bunun sonucunda içindeki su buharının soğuyarak yoğunlaşması ile oluşan sislerdir.
Cephe Sisi
Sıcaklık ve nem bakımından farklı hava kütlelerinin karşılaşma bölgelerinde, sıcak hava soğuk hava üzerinde yükselir. Yükselen sıcak havada olan yoğunlaşmalar sonucunda soğuk hava içine su buharı katılır. Nem miktarı artan soğuk havanın yoğunlaşmasıyla sis ya da bulut oluşur.
UYARI : Sis yoğunluğu havanın nem taşıma kapasitesine bağlı olduğundan, gece daha fazladır.
Yükselen Havanın Soğumasına Bağlı Yoğunlaşma
Bu tip yoğunlaşma ile bulut oluşur. Bir hava kütlesinin dikey yönlü hareketi sırasında, yerden yükseldikçe içindeki su buharının su zerrecikleri şeklinde yoğunlaşmasına bulut denir. Bulutların güneş ışınlarını engelleyici etkisi ile yeryüzünün aşırı ısınıp soğuması önlenir.
Bulutluluk Oranı
Gökyüzünün bulutlarla kaplı olma oranıdır. Bulutluluk nefometre ile ölçülür. Bulutluluk oranının yüksek olduğu (her mevsim bol yağış alan) yerlerde güneşli gün sayısı azdır. Örneğin İngiltere'de, batı rüzgarlarının ve sıcak su akıntılarının etkisiyle hemen her mevsim yağışlı ve güneşli gün sayısı azdır.
UYARI : Bulut kümelerinin altının düz olması yoğunlaşmanın aynı seviyede olduğunu gösterir.
Nefometre : Bulutluluk gökyüzünü kaplayan bulutların miktarı 10 ya da 8 eşit parçaya bölünmüş ve nefometre adı verilen bir araç ile ölçülür. Nefometre ufku kaplayacak şekilde tutularak bulutla kaplı pencereler sayılır. Bulutla kaplı pencere sayısının tüm pencere sayısına oranı da bulutluluğu verir.
Bulut Tipleri
Bulutlar yüksekliklerine göre incelenir.
Yüksekliklerine göre bulutlar 3 gruba ayrılır:
Yüksek Bulutlar
6000m'nin üstündeki hava katmanlarında su buharının buz şeklinde yoğunlaşması ile oluşan bulutlardır. Bu seviyelerdeki su buharı azlığına bağlı olarak görünüşleri tüy şeklindedir. Bunlara genel olarak sirrus adı verilir.
UYARI : Kümülonimbus bulutları dikey yönlü hareketlerinin fazla olması nedeniyle her üç (alçak, orta, yüksek) seviyeye de yayılabilen bulutlardır.
Orta Bulutlar
3000 - 6000 m arasındaki yükseltilerde yoğunlaşmalara bağlı olarak oluşan bulutlardır. Bunlara alto bulutları adı verilir. Genellikle beyaz renklilerdir.
Alçak Bulutlar
Yeryüzü ile 3000 m arasında oluşan kalın, yoğun ve koyu görünüşlü bulutlardır. Yoğunlaşma hızlı ve kısa sürede olursa küme şekilli yoğun yağış bırakan bulutlar oluşur. Eğer yoğunlaşma yavaş ve uzun sürede olursa tabaka şekilli ve uzun süren çisinti şeklinde yağış bırakan bulutlar oluşur.
YAĞIŞLAR
Havadaki nemin doyma noktasını aşıp, su damlacıkları, buz kristalleri veya buz parçacıkları şeklinde yoğunlaşmasına yağış denir.
> Havanın yükselerek soğuması = yağış
> Havanın doyma noktasına ulaşması = yağış
Yerde Yoğunlaşma Biçimindeki Yağışlar
Çiy : Havanın açık ve durgun olduğu gecelerde, havadaki su buharının soğuk cisimler üzerinde su damlacıkları biçiminde yoğunlaşmasıdır. İlkbahar ve yaz aylarında görülür.
UYARI : Bir bölgede yağışların oluşabilmesi için hava sıcaklığının düşmesi, hava kütlesinin yükselmesi ve havanın doyma noktasına ulaşması gerekir. Dolu yağışı orta enlemlerde, genellikle sağanak yağmurlara birlikte, ilkbahar ve yaz aylarında görülür. Çiy 0°C'nin üzerindeki, kırağı 0°C'nin altındaki yoğunlaşmalar ile oluşur.
Kırağı : Soğuyan zeminler üzerindeki yoğunlaşmanın buz kristalleri şeklinde olmasıdır. Kırağının oluşabilmesi için de havanın açık ve durgun olması gerekir.
Kırç : Aşırı soğumuş su taneciklerinden oluşan bir sis uzun süre yerde kaldığında, su taneciklerinin soğuk cisimlere çarparak buz haline geçmesidir.
Troposferde Yoğunlaşma Biçimindeki Yağışlar
Yağmur : Buluttaki su taneciklerinin damlalar halinde birleşerek yeryüzüne düşmesidir.
Kar : Havadaki su buharının 0°C'nin altında yoğunlaşarak ince taneli buz kristallerine dönüşmesidir.
Dolu : Dikey yönlü hava hareketlerinin çok güçlü olduğu bulutlarda, sıcaklığın birdenbire ve büyük ölçüde düşmesiyle su tanecikleri donar.
Yağış Miktarı
Yıl içerisinde birim alana düşen toplam yağış miktarına denir. Yağış, plüviyometre ile ölçülür, kg/m2 ya da mm olarak ifade edilir.
Yağış Miktarını Etkileyen Etmenler
Hava Kütlesi : Bir yerin yağış alabilmesi için uygun hava kütlelerinin ve buna bağlı cephe sistemlerinin etkisi altında bulunması gerekir. Hava kütlesi nemli ise yağış miktarı artar. Örneğin Türkiye'de kış yağışlarının fazlalığı İzlanda Gezici Alçak Basıncı'nın kışın daha etkili olmasının bir sonucudur.
Yükselti ve Yer şekilleri : Deniz seviyesinden yaklaşık 1500 - 2000 yükseltiye kadar her 100 m'de yağış miktarı 50 - 400 mm arasında artar. Bu yükseltiden sonra yağışlar azalır. Çünkü içindeki nemin büyük bölümünü yamacın orta bölümlerine bırakan hava kütlesi doruklara kuru olarak geçer. Nemli hava kütlelerine dönük yamaçlarda yağışın fazla, ters yamaçlarda yağışın az olması ise yer şekillerinin yağış miktarına etkisini kanıtlar.
Denize Etkisine Kapalılık : Denizden uzaklaştıkça yağış miktarı azalmaktadır. Çünkü, nemli hava kütleleri, içindeki nemin büyük bir bölümünü kıyı kesimlerinde bırakır ve içerilere daha kuru olarak sokulur.
Akıntılar : Sıcak su akıntılarının etkisiyle ısınıp nemlenen hava kütleleri serin kara üzerine geldiğinde yağış bırakır. Örneğin, İngiltere ve Japonya kıyılarında yağış miktarının fazla olmasında sıcak su akıntıları etkilidir. Soğuk su akıntılarının geçtiği kıyılarda ise yağış miktarının azaldığı görülür.
Bitki Örtüsü : Özellikle ormanlardaki terleme, nem miktarını artırdığından yağışlar %3 - 6 oranında artar.
Yağış Tipleri :
Yükselim (Konveksiyon) Yağışları
Isınarak yükselen havanın soğuması ile oluşan yağışlardır.
Ekvator çevresinde yıl boyunca orta enlemlerde ilkbahar ve yaz aylarında bu tip yağışlar görülür.
Türkiye'de ilkbahar ve yaz başlarında kuzeybatıdan gelen nemli ve soğuk hava, İç Anadolu'da ısınarak, yükselir ve yağış bırakır. Bu yağışlara kırkikindi yağmurları denir.
Yamaç (Orografik) Yağışları
Nemli hava kütlelerinin bir dağ yamacına çarparak yükselmesi sonucunda oluşan yağışlardır.
Orografik yağışlar en çok kıyıya paralel uzanan dağların denize dönük yamaçlarında görülür.
Türkiye'de Toroslar ve Kuzey Anadolu Dağları'nda yamaç yağışı belirgindir.
UYARI : Egemen rüzgar yönüne dük uzanan dağ yamaçları orografik yağışları alır.
Cephe Yağışları
Sıcak ve soğuk hava kütlelerinin karşılaşma alanlarında oluşan yağışlardır.
Yeryüzündeki yağışların önemli bir bölümünü bu tip yağışlar oluşturur.
Batı ve Orta Avrupa ile okyanusal iklim bölgelerinde her mevsim, Akdeniz iklim bölgelerinde kış aylarında cephesel yağışlar görülür.
Dünya'da Yağışın Dağılışı
Çok Yağışlı Bölgeler
Ekvatoral Bölge : Yıl boyunca ısınmanın fazla olması nedeniyle yükselim yağışları görülür. Bu bölgede karşılaşan kuzey ve güney alizeleri de yükselim yağışlarına yol açar. Her mevsim yağışlı olan ekvatoral bölgede, Mart ve Eylül aylarında yağış miktarı artar. Yıllık yağış toplamı 2000 mm civarındadır.
Muson Asyası : Yaz musonlarının etkisiyle yaz aylarında bol yağış alır. Yağışlar, yamaç yağışı şeklindedir. Kış ayları genellikle kurak geçer. Yıllık yağış miktarı 2000 mm'nin üstündedir.
Orta Kuşak Karaların Batı Kıyıları : Her mevsimin yağışlı olduğu bölgelerdir. Kış yağışlarının nedeni gezici alçak basınç ve buna bağlı cephe sistemleridir. Dağlık kıyılarda yer şekilleri yağış miktarını artırıcı etki yapar. Ayrıca bu kıyılar batı rüzgarları ve sıcak su akıntılarının etkisi altıdadır.
UYARI : Kuzey Amerika Kıtası'nın doğu kıyısında tropikal siklonlar nedeniyle çok yağış görülür.
Yağışlı Bölgeler
Akdeniz Bölgeleri : 30° - 40° enlemleri arasında kışları yağışlı, yazları kurak bir yağış rejimi gelişmiştir. Bölge, yazın subtropikal yüksek basınçların, kışın ise batı rüzgarları ve geçici alçak basınçların etkisinde kalır. Kış yağışları, cephesel yağışlardır. Dağlık alanlarda ise orografik cephesel yağılar görülür.
Orta Kuşak Kıtalarının Doğu Kıyıları : Her mevsimi yağışlıdır. Genellikle yağışlar cepheseldir. Ancak yaz mevsiminde konveksiyonal yağışlar da görülür. Soğuk su akıntıları bazı kıyılarda çöllerin gelişmesine neden olmuştur.
Savan Bölgeleri : 10° - 20° enlemleri arasında, kışların kurak, yazların ise yağışlı geçtiği bölgelerdir. Yaz yağışları konveksiynal yağışlardır. Kış kuraklığının nedeni subtropikal yüksek basınç alanının Ekvator'a doğru kaymasıdır.
Az Yağışlı Bölgeler
Orta kuşak karasal bölgelerde kışın, karaların iç kısımlarında havanın soğuk olması nedeniyle antisiklon alanları oluşur. Nemli havanın iç kısımlara sokulmasını önler. Buralarda kışlar biraz nemli ancak yağışsızdır. İlkbahar ve yaz aylarında ise ısınmaya bağlı konveksiyonal yağışlar görülür.
Kurak Bölgeler
Subtropikal Yüksek Basınç Bölgeleri: 20° - 30° enlemleri arasında yıl boyunca yağışın çok az görüldüğü hatta bazı yıllarda yağışın hiç görülmediği bölgeler vardır. Alçalıcı hava hareketleri nem açığını büyütür ve kuraklığın belirginleşmesine neden olur. Bu bölgeler, Büyük Sahra, Arabistan ve Avustralya'da geniştir. Güney Afrika, Güney Amerika ve Meksika'da daha dar alanlıdır.
Orta Kuşak Kıtalarının Deniz Etkisine Kapalı İç Kısımları: Denizden çok uzak olan bu bölgelere nemli rüzgarlar ulaşamaz. Kıyıya paralel uzanan dağ sıraları da nemli rüzgarları engellediği için bu bölgelerde kuraklık belirgindir. Örneğin Orta Asya çöllerinin oluşumu buna bağlıdır.
Kutuplar: Kutuplar çevresi soğuk olduğundan havanın mutlak nemi düşük ve yağış miktarı azdır. Ayrıca buralarda yüksek basınç alanının egemen olması yağışları önler. Buralara daha çok soğuk çöller denir.
Türkiye'de Yağışın Dağılışı
Türkiye'de genellikle Akdeniz yağış rejiminin etkisi görülür.
En çok yağış kıyı bölgelerde görülür. İç kısımlara gidildikçe yağış miktarı azalır.
En az yağış alan yer Konya ve Tuz Gölü çevresi ile bazı derin yarılmış akarsu vadilerinin tabanlarıdır.
Karadeniz kıyılarında sonbahar, Akdeniz kıyılarında kış, İç Anadolu'da İlkbahar ve Erzurum - Kars Bölümünde az yağışları belirgindir.
Türkiye genelinde kış aylarında görülen yağışlar cephesel yağışlardır. Çünkü kış aylarında Anadolu, gezici alçak ve yüksek basınçların etkisi altındadır. Bu basınçlar cephesel yağışlara neden olur.
UYARI : 30° Kuzey enlemindeki dinamik yüksek basınç alanının yaz aylarında 40° Kuzey enlemine doğru genişlemesi nedeniyle Karadeniz kıyıları dışında yaz kuraklığı oluşur.
YURDUMUZDA NÜFUSU
a. Genel nüfus sayımları ve yararları
Yurdumuzun nüfusunu belirlemek amacı ile belli aralıklarla nüfus sayımları yapılmaktadır. Çünkü bir ülkeyi yaşatan, koruyan ve yücelten en önemli unsur, insandır. Ülkelerin ekonomilerinin gelişmesinde yalnız doğal zenginliklerin bulunması yeterli değildir. Bunları işletecek insanın varlığı da çok önemlidir. Ülkelerin askeri ve siyasi gücü de insan unsuruna bağlıdır. Bu bakımdan bir ülkede yaşayan insan sayısının bilinmesi gerekir. Bu amaçla dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, yurdumuzda da belirli aralıklarla nüfus sayımlan yapılmaktadır.
Yurdumuzda, düzenli nüfus sayımlan cumhuriyetin ilanından sonra yapılmaya başlanmıştır. Bunlardan ilki 1927'de, ikincisi 1935'te yapılmıştır. Bu sayımlar, 1990 yılına kadar her beş yılda bir tekrarlanmıştır. 1990 yılından sonra nüfus sayımlarının on yılda bir yapılması kararı alınmıştır. Ancak ülke ihtiyaçları nedeniyle 30 Kasım 1997'de bir nüfus sayımı daha yapılmıştır. Bu sayım, bundan önce yapılan nüfus sayımlarından farklı bir özellik taşımaktadır. Bu sayımla yalnızca ülkedeki insan sayısı belirlenmek istenmiştir. Bundan sonraki nüfus sayımları, daha önceden planlanmış olduğu gibi on yılda bir yapılacaktır. Ülkemizde en son yapılan genel nüfus sayımı 2000 yılında gerçekleşmiştir.
Genel nüfus sayımları ile ülkemizde yaşayan insan sayısı belirlenir. Ayrıca, bu sayımlarla ülkemizin nüfus yoğunluğu, nüfusumuzun yaş ve cinsiyet durumu, okuryazar olanlarla olmayanlar tespit edilir. Nüfusun öğrenim durumu, çalışanlarla çalışmayanların sayısı, medeni durumları ve daha birçok özelliği de bu sayımlarla ortaya çıkar.
Yurdumuzda yapılan nüfus sayım sonuçlarına dayanarak devlet, gerekli gördüğü konularda önlemler alır. Halkın sağlık, iş, eğitim, beslenme, konut vb. alanlardaki gereksinimlerini, bu sayımlardan çıkan sonuçlara göre belirler ve gidermeye çalışır.
Nüfus sayımlan, yurdumuzun her yerinde aynı günde yapılır. Sayımın sağlıklı yapılabilmesi için o gün sokağa çıkma yasağı uygulanır. Sayım memurunun her ev halkı için doldurduğu belgeler, sayım bürolarında toplanır. Bütün illerden alınan bilgiler, Ankara'da Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE)'nde değerlendirilir.
b. Yurdumuzda nüfusun genel dağılışı
Nüfusumuz ülkemizin her yerine eşit dağılmamıştır. Bazı yerler çok kalabalık, bazı yerler tenhadır. Ekime, dikime, yerleşmeye ve ulaşıma elverişli alanlar, nüfusun yoğunlaştığı yerlerdir. Ayrıca madenciliğin, sanayinin ve ticaretin geliştiği yerler ile kıyılarımızın bazı kesimleri de nüfusun yoğun olduğu alanlardır
Türkiye'de Nüfus Yoğunluğu Haritası
Buna karşılık yerleşmeye ve tarıma elverişli olmayan dağlık alanlar, yurdumuzun seyrek nüfuslu yerleridir. Bundan başka, denizin ılıtıcı etkisinden uzakta kalan ve yeterli yağış alamayan yerler de yurdumuzun seyrek nüfuslu alanlarını oluşturur. Buralarda kış mevsimi uzun ve şiddetli geçmekte, buna bağlı olarak üründe çeşitlilik ve verim azalmaktadır.
Yurdumuzda nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu yerler, Marmara Bölgesi'ndedir. Bunun başlıca nedenleri; başta sanayi olmak üzere, bölgenin ulaşım, ticaret ve hizmet sektörleri ile tarım üretiminde büyük gelişme göstermesidir.
Ege Bölgesi'nde kıyı ovaları ve akarsular boyunca içeriye doğru uzanan çukur alanlarda da nüfus yoğundur. Buna karşılık bölgenin iç kesimlerindeki dağlık yerler seyrek nüfusludur.
Akdeniz Bölgesi'nde nüfusun yoğunlaştığı yerler, daha çok kıyı kesimindeki ovalardır. Çukurova bunların en önemlisidir. Kıyı kesiminden sonra bölgeyi baştan başa kaplayan Toros dağlan, iç kesimlerde nüfusun tenha olmasına yol açmıştır. Toroslar, tarıma, yerleşmeye ve ulaşıma elverişli değildir.
Karadeniz Bölgesi'nde nüfus dağılışı oldukça düzensizdir. Bölgenin kıyı şeridi, özellikle doğu kesimi, Türkiye'nin yoğun nüfuslu yerlerindendir. Bunun başlıca nedeni, tarıma elverişli toprakların kıyı şeridinde yoğunlaşmış olmasıdır. Ayrıca, her mevsim yeterli yağış alması ve elverişli iklimi de bu ovalardan bol ürün elde edilmesini sağlamıştır. Buna karşılık kıyı şeridinin hemen gerisinde uzanan dağlık kesimde nüfus seyrektir. Ancak bölgenin orta kesiminin kıyı gerisi yoğun nüfusludur. Çünkü, buradaki dağlar fazla yüksek değildir. Yeşilırmak boyunca uzanan verimli ovalar geniş yer tutar. Karadeniz Bölgesi'nin batı kesiminde tarım etkinliklerinin fazla olduğu iç ovalar ile sanayinin geliştiği kıyı kesimleri nüfus bakımından yoğun yerlerdir.
İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu, kuraklık nedeniyle az nüfuslanmıştır.
İç Anadolu'da, Konya Ovası, Tuz Gölü çevresi ile dağlık alanlar, nüfusun en tenha olduğu yerlerdir. Buna karşılık, başkent Ankara ve çevresi ile bazı büyük kentlerin (Konya, Kayseri, Eskişehir vb.) çevresi iş olanaklarının elverişli olması nedeniyle yoğun nüfusludur. Güneydoğu Anadolu'da ise nüfus daha çok ekim ve dikime elverişli alanların bulunduğu Diyarbakır Havzası, Mardin Eşiği ve dağların eteklerinde toplanmıştır.
Doğu Anadolu nüfus yoğunluğu az olan bölgemizdir. Yurdumuzun en geniş bölgesi olan Doğu Anadolu'da nüfus, daha çok çukur ovalarda toplanmıştır. Bölgenin, dağlık ve şiddetli karasal iklime sahip olması, bu sonucu ortaya koyan en önemli etkenlerdir.
GÖÇLER
İÇ GÖÇLER
İç göçler 1950 ‘den sonra Ulaşımın gelişmesi ve sanayileşme ile artış göstermiştir.
İç Göçün (Köyden Kente) Sebepleri:
1. Hızlı nüfus artışı,
2. Tarım alanlarının miras yoluyla küçük parçalara ayrılması,
3. Tarımda makinalaşma ile işsizliğin oluşması (bu genelleme Karadeniz bölgesi için geçerliliğini yitirir.).
4. Eğitim hizmetleri, alt yapı hizmetlerinin yetersizliği,
5. Kan davaları ve terör.
6. İklim ve yer şekillerinin olumsuz etkileri.
7. Sağlık hizmetlerinin yetersizliği (en az etkili).
8. İş imkanlarının sınırlı olması.
9. Kentlerde sanayinin gelişmiş olması.
Köyden Kente Göçün Sonuçları:
1. Nüfusun dağılışında dengesizlik olur.
2. Yatırımların dağılışında dengesizlik olur.
3. İşsizlik ortaya çıkar.
4. Konut sıkıntısı olur. Sonuçta gecekondulaşma olur.
5. Sanayi tesisleri (fabrikalar) kent içinde kalır.
6. Çevre sorunları artar.
7. Trafik, eğitim-sağlık problemleri olur.
8. Alt yapı hizmetlerinin götürülmesi zorlaşır.
9. Kültür çatışması olur.
10. Kırsal kesimdeki yatırımlarda verimsizlik olur.
Köyden Kente Göçü Önlemek İçin;
1. Sulamalı tarım yaygınlaştırılmalı,
2. Modern tarım yöntemleri yaygınlaştırılmalı.
3. Besi ve ahır hayvancılığı geliştirilmeli.
4. Eğitim –sağlık hizmetleri geliştirilmeli.
5. Tarıma dayalı sanayi kolları kırsal kesime kaydırılmalı
6. Alt yapı hizmetleri geliştirilmeli (yol ,su, elektrik, haberleşme).
DIŞ GÖÇLER
Dış Göçlerin Sonuçları
1.Ülkeler arası yapılan göçlerdir.
2.Dış Göçlerin Nedenleri
3.Savaşlar, baskı, zulüm, tehdit.
4.Tabii afetler (Depremler, salgın hastalıklar, kıtlık gibi)
5.Geçim sıkıntısı
6.Sınırların değişmesi
7.Uluslar arası antlaşmalarla sağlanan nüfus değişimi.
Dış Göçlerin Sonuçları
1.Ülkeler arası ekonomik ilişkiler gelişir.
2.Kültür alışverişi olur.
3.Turizmin gelişmesine katkı sağlar.
4.Döviz girdisi artar.
5.İşsizlik kısmen azalır.
6.Aileler bölünür.
7.Göç alan ülkede nüfus artar.
ç. Yurdumuzda nüfus artışının nedenleri ve sonuçları
Nüfus artışı, sınırları belli bir alanda, belirli bir süre içerisinde insan sayısında meydana gelen artıştır. Doğumlar ve göçler nüfus artışını oluşturan en önemli etmenlerdir. Bunun dışında, bir ülkenin sınırlarını genişletmesi de nüfus artışını sağlar.
Doğumların ölümlerden daha fazla olması nüfus artışına neden olmaktadır. Bu şekildeki artışa, doğal nüfus artışı denilmektedir. Yurdumuzda dış göçler yoluyla da nüfus artışı söz konusudur. Ancak etkisi çok fazla değildir.
Yurdumuzda ilk düzenli nüfus sayımı 1927 yılında yapılmış, bu yılda nüfusumuz 13,6 milyon olarak tespit edilmiştir. 1990 yılında yapılan sayımda ise nüfusumuz 56,4 milyon olarak belirlenmiştir. En son 2000 yılında yapılan sayımda ise nüfusumuz 67 milyonu geçmiştir. Buna göre, geçen süre içerisinde nüfusumuz 4 katından fazla artmıştır. Buna dayalı olarak ülkemizdeki nüfus yoğunluğu da 18 kişiden 88 kişiye yükselmiştir.
Ülkemizdeki nüfus artışı, sayım dönemlerine göre farklılıklar göstermektedir. En düşük nüfus artışı 1940-1945 döneminde yaşanmıştır. Bu düşüşün nedenini, bu dönemin II. Dünya Savaşı yıllarına rastlamasıyla açıklayabiliriz. Yurdumuz bu savaşa girmemiştir. Ancak bir saldırı olasılığına karşı erkek nüfusun pek çoğu silah altına alınmış, bu durum evlenmeleri azaltmış, dolayısıyla doğum olayını yavaşlatmıştır. Ayrıca sağlık ve beslenme koşullarındaki bozulmaya paralel olarak ölümlerin artması da nüfusumuzdaki artış hızını azaltmıştır.
Savaş sonrası dönemde, ülkemizdeki nüfus artış hızı yeniden yükselmiştir. Bunun nedenleri, sağlık koşullarındaki düzelme, salgın hastalıkların büyük ölçüde önlenmesi ve hayat seviyesinin yükselmesidir. Bugün ortalama nüfus artış hızımız %1,8 civarındadır.
Yurdumuzda nüfus artış hızının çok düşük veya çok yüksek olması, önemli sorunları da beraberinde getirmektedir. Nüfus artış hızının düşük olması; yaşlı nüfusun fazla, çalışma çağındaki nüfusun az olmasına neden olur.
Yurdumuzdaki nüfus artış hızının çok yüksek olması, kalkınma hızımızı düşürmekte, çalışan nüfusun yükünü de ağırlaştırmaktadır. Ayrıca işsizliği artırmakta, gelir dağılımında dengesizliğe neden olmaktadır. Doğal kaynaklarımızın da daha çabuk tükenmesine neden olan hızlı nüfus artışı, göçleri de hızlandırmaktadır. İşte bu nedenle, nüfus artış hızının dengede tutulması için yurdumuzda aile planlaması çalışmaları yapılmaktadır. Böylece herkesin bakabileceği kadar çocuk sahibi olmasına çalışılmaktadır. Buna dayalı olarak nüfusumuz, daha sağlıklı, daha iyi eğitilmiş ve daha iyi olanaklara sahip bireylerden oluşacaktır.
d. Yurdumuzda nüfus kaybının nedenleri ve sonuçları
Yurdumuzda nüfus kaybını oluşturan etmenlerin başında, ana ve bebek ölümlerinin yüksek olması, trafik kazalarının çokluğu, salgın hastalıklar ve doğal afetlerin fazlalığı ile savaş ve dış göçler gelmektedir.
1990 nüfus sayım sonuçlarına göre, nüfusumuzun dörtte birini doğurgan çağdaki kadınlar, üçte birini de bebek ve çocuklar oluşturmaktadır. Sözü edilen bu iki yaş grubunun sağlık durumlarının istenilen düzeyde olmaması, ülkemizde genel sağlık sorunlarının önemli ve öncelikli konularından birini oluşturmaktadır. Özellikle kırsal kesimlerdeki kadınlarımızın doğum öncesinde ve doğumdan sonraki dönem içinde, gerekli sağlık koşullarına uymamaları, anne ölümlerinin çok olmasına neden olmaktadır. Ayrıca kırsal kesimlerde, doğumun sağlık personeli değil de bu konuda uzman olmayan kişiler tarafından gerçekleştirilmesi, ölüm olaylarını arttırmaktadır. Bu durum bazen hem anne hem de bebeğin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanmaktadır. Bunun yanında yeni doğan bebeğin özellikle hayatının ilk ayı, çok özel bir dönem olması nedeniyle yakından izlenmesi gerekmektedir. Yurdumuzda özellikle kırsal kesimlerde bebek bakımı gereği gibi yapılamadığından, bebek ölüm oranları yüksek olmaktadır.
Nüfus kaybının önemli etmenlerinden olan trafik kazaları da yurdumuzda son yıllarda artış göstermiştir. Bu kazalar sonucunda pek çok vatandaşımız yaşamını yitirmekte, pek çoğu sakat kalmakta ayrıca büyük maddi zararlar meydana gelmektedir. Bu kazaların oluşumunda özellikle sürücü, yaya ve yolcu olarak insan faktörünün çok büyük payı vardır. Bazı kara yollarımızın, artan trafiğe cevap verememesi de önemli bir etkendir. 2000 yılı itibariyle yurdumuzda 466 385 trafik kazası olmuş, bu kazalarda 3941 vatandaşımız yaşamını yitirmiş, 115 877 vatandaşımız da yaralanmıştır.
Trafik kazalarının azaltılması, düzenli ve güvenli bir trafik ortamının sağlanması için kişilerin yol ve trafik güvenliği konularında gereği gibi eğitilmeleri gerekir.
Tifo, tifüs, dizanteri, kızıl, kızamık, salgın menenjit, verem, difteri, bulaşıcı sarılık, kolera vb. pek çok salgın hastalık da nüfus kaybına neden olmaktadır. Bütün bu bulaşıcı hastalıklar, insana birtakım yollarla bulaşır ve ölümlere neden olur. Bulaşıcı hastalıkların başkalarına geçmeden ortaya çıktığı anda önlenmesi ve insan kaybına neden olmaması alınacak bazı tıbbi tedbirlerle mümkündür.
Doğal afetlerden olan depremler, sel baskınları, çığ düşmeleri ve yer kaymaları ile yangınlar da yurdumuzda az da olsa nüfus kaybına neden olan etmenlerdendir. Türkiye deprem kuşağı üzerinde yer alan bir ülkedir. Bu nedenle yurdumuzda yer yer değişik şiddetlerde depremler olmaktadır. Gerek depremlere, gerekse diğer doğal afetlere ve yangınlara karşı yeterince önlem alındığı takdirde bunların vereceği zararı en aza indirmek mümkün olabilecektir.
Nüfus kaybına neden olan diğer bir etmen de savaştır. Savaşlar çeşitli nedenlerle ortaya çıkar. Çatışma sonucunda pek çok insanın yaşamını kaybetmesi, o ülkede nüfus kaybına neden olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Ulu Önder Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh." ilkesine bağlı kalarak zorunlu olmadıkça herhangi bir savaşa girmemektedir. Aynı zamanda savaşa neden olacak durumlardan kaçınmaktadır.
Daha çok ekonomik nedenlerle gerçekleşen dış göçler de nispeten yurdumuzdaki nüfus kaybına neden olmaktadır. Ülkemiz nüfusunun artışına paralel olarak ekonomik imkanlarımızın ve iş olanaklarının artırılması ile bu durumun geçilebilir.
TÜRKİYE'DE YERLEŞİM
Konut Tipinde Etkili Faktörler
1. İklim ve bitki örtüsü: Nemli iklim bölgelerinde genellikle ahşap evler, kurak iklim bölgelerinde ise toprak ve kerpiç evler vardır.örnek ; Karadeniz Bölgesinde ahşap, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve G.Doğu Anadolu Bölgelerinde kerpiç evler hakimdir.
2. Doğal çevrede en fazla bulunan yapı malzemesi
3. Ekonomik ve sosyal yapı: Göçebe hayatı sürdürenlerde konut genelde çadırdır.
4. Ekonomik olarak gelişmişlik arttıkça betonarme yapılar artmaktadır.
5. Deprem bölgeleri
Yerleşme Tipleri
A-KIRSAL YERLEŞME
Köy Kanunu'na göre nüfusu 2000'den az olan yerleşme birimlerine köy denir. Yurdumuzda muhtarlık olarak 37 bini aşkın köy vardır. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanır. İş bölümü , alt yapı hizmetleri, eğitim –sağlık hizmetleri gelişmemiştir. Kırsal yerleşmelerde en büyük yerleşim birimi köydür. Köyden daha küçük olan yerleşim birimleri (köy altı yerleşmeleri) : Çiftlik , mezra, Kom , divan , yayla, oba gibi adlarla adlandırılır.
KIRSAL YERLEŞME
1.Toplu Yerleşme: Yağışın ve suyun az olduğu alanlarda görülür. İnsanlar su başlarında toplanmıştır. Yurdumuzun büyük bir kesiminde toplu yerleşme hakimdir.
2.Dağınık Yerleşme: Yağışın bol olduğu , su sıkıntısının olmadığı nemli iklim bölgelerinde eğimli arazilerde görülür. Evler arasında tarla , bağ ve bahçeler vardır. Yurdumuzda en fazla Doğu Karadeniz Bölümünde görülür.
Dağınık Yerleşime örnek
Not: Dağınık ve toplu yerleşme üzerinde etkili olan faktörler: Yağış ve yer şekilleridir.
Köylerimizin başlıca sorunları
Köylerimizin sorunları, köyde yaşayan vatandaşlarımızın ihtiyaçlarından kaynaklanır. Bu ihtiyaçların sıralanmasında sağlık, eğitim, aydınlanma, iletişim, ulaşım ve ısınma gibi sorunlar başta gelir.
Sağlık sorunları
Köylerimiz nüfusları az olan yerleşim yerleri olduğu için pek çoğunda hastane veya sağlık ocağı gibi kurumlar yoktur. Bu bakımdan ihtiyaç duydukları anda doktor, hemşire, sağlık memuru ve ebe gibi sağlık personelinden istifade etmeleri mümkün değildir. Bu gereksinimleri için en yakın kasaba veya kente gitmeleri gerekmektedir. Bu durum hemen müdahale edilmesi gereken hastalar için olumsuz sonuçlara yol açabilir. Özellikle anne ve çocukların, doğum anında ve sonrasında bir sağlık personeli kontrolünde olmamaları ölümlere neden olabilmektedir.
Köylerimizde ayrıca yeterince gerekli önlemler alınmadığı için sıtma, verem ve çocuk felci gibi hastalıklar da sıkça görülmektedir. Devletimiz, halkımızın da desteğiyle köylerimizin sağlık sorunlarını planlı bir şekilde gidermeye çalışmaktadır.
Eğitim sorunları
Eğitim, toplumların kalkınmasında büyük önem taşır. Bu bakımdan devletimiz hemen hemen okulsuz köy bırakmamıştır. Ancak köylerdeki nüfusun çok hızlı artması, ulaşım, iletişim gibi sorunlarının henüz tamamıyla çözümlenememiş olması, buralardaki eğitimi olumsuz yönde etkilemektedir.
Özellikle köy okullarımızın bazılarında öğretimin henüz birleştirilmiş sınıflarda yapılması önemli bir sorundur. Bu okullarımızda zaman zaman öğretmen ve araç gereç sıkıntısı da çekilmektedir. Ancak devletimiz, köylerimizin eğitim sorunlarını çözmek için bazı projeler geliştirmiştir. Taşımalı eğitim sistemi, yatılı bölge okulları uygulaması ve ücretsiz kitap dağıtımı bunlardan bazılarıdır.
İletişim sorunları
Telefon, faks, radyo, televizyon, gazete vb. iletişim araç ve yayınlarının köylerimize ulaştırılması gerekmektedir. Köylerimizin pek çoğunda bu tür olanaklar sağlanmıştır. Vatandaşımız, yurt dışında bulunan bir yakınıyla kolayca haberleşebilmektedir. Günümüzdeki iletişim araç ve gereçleri, çağın gelişmelerine uygun olarak yurdun her köşesine ulaştırılmaya çalışılmaktadır.
Ulaşım sorunları
Köylerimizin kalkınmasında yollar önemli bir etkendir. Köyde yaşayan vatandaşlarımız, ürünlerini kara yolu aracılığıyla pazar yerlerine götürürler ve sattıkları ürünlerin geliriyle geçimlerini sağlarlar. Bu bakımdan, köyleri daha büyük yerleşim birimlerine bağlayan yolların yeterli düzeyde olması gerekmektedir. Ayrıca bu yolların yılın her gününde hizmete açık olması da önemlidir. Ancak köylerimizin bir kısmı doğal şartların yarattığı olumsuzluklar nedeniyle henüz bu olanaklara yeterli düzeyde kavuşmuş değildir. Her alanda olduğu gibi devletimiz bu konuda da halkımızın katkısıyla köylerimizin ulaşım sorunlarını çözmeye çalışmaktadır.
Isınma sorunları
Kırsal yerleşmelerden olan köylerimizde vatandaşlarımız ısınmak için yakıt olarak tezek, odun, kömür ve gaz kullanırlar. En yaygın olarak kullandıkları yakıt maddesi odun ve kömürdür. Odunun yaygın kullanımı ormanlarımızın bilinçsizce kesilip yok edilmesine neden olmaktadır. Bu olumsuzluğu gidermek için belediyelerin ve valiliklerin ortak planlama ve yardımıyla, köylerimizde kalitesi yüksek kömür kullanımının yaygın hale getirilmesi gerekmektedir.
Aydınlanma sorunları
Yurdumuzda bugün elektriği olmayan köy sayısı çok azalmıştır. Köylerimizin tümünün elektriğe kavuşturulması, aydınlanma ile birlikte çeşitli iletişim araçlarının kullanımını da artıracaktır. Böylece köylerimizde günlük yaşam kolaylaşacak; insanlarımız, yurdumuz ve dünya ile ilgili haberleri anında öğrenmiş olacaklardır.
B-KENTSEL YERLEŞME
Sanayi, ticaret, eğitim ve yönetim alanlarında çalışan insanların yaşadığı büyük yerleşim birimleridir.
Türkiye’de kentsel nüfus sürekli olarak artmaktadır. Sebebi ; köyden kente olan göçlerdir.
Türkiye’de kentleşme hızı , sanayileşme hızından daha yüksektir. Bu durum gecekondulaşmayı (Çarpık kentleşme) beraberinde getirmiştir. Ayrıca trafik, eğitim-sağlık problemleri , hava kirliliği ve fabrikaların kent içinde kalması gibi durumları oluşturmaktadır.
Kentleşme hızının en fazla olduğu bölgemiz Marmara iken, en düşük olduğu bölgemiz Karadeniz Bölgesidir.
Bu yerleşmelerin köyden farkı, buralarda nüfusun daha fazla olması, çeşitli sanat ve sanayi kuruluşlarının bulunmasıdır. Ayrıca ticaretin yoğun olması, çarşı ve pazarının bulunması, ulaşım bakımından elverişli şartlara sahip olmaları da kentlerimizin başlıca özelliklerindendir.
Kentlerimiz nüfuslarına göre;
Küçük kentler (nüfusları 10 bin-25 bin arasında olanlar),
Orta büyüklükteki kentler (nüfusları 25 bin-100 bin arasında olanlar),
Büyük kentler (nüfusları 100 bin-500 bin arasında olanlar),
Çok büyük kentler veya metropoliten kentler (nüfusları 500 binden fazla olanlar) olarak gruplandırılabilirler.
Türkiye'de nüfus artış hızı büyük kentlerimizde yüksektir. İç göçlerin çoğu büyük kentlerimize doğru olmaktadır. Sanayi tesislerinin çokluğu, ticaretin, ulaşımın ve turizmin gelişmiş olması, sağlık ve eğitim hizmetlerinin fazlalığı nüfusun buralarda toplanmasına neden olmaktadır.
Şehirler Fonksiyonlarına Göre Şu Gruplara Ayrılır:
1.Tarım şehirleri: Ege Bölgesinde; Akhisar, Turgutlu, Salihli, Alaşehir, Ödemiş, Tire gibi. Marmara Bölgesinde ; Kırklareli, İnegöl, Lüleburgaz gibi. Karadeniz Bölgesinde; Bafra, Çarşamba, Giresun ,Rize, Düzce, Niksar gibi. İç Anadolu Bölgesinde; Karaman ,Aksaray, Akşehir, Kırşehir, Nevşehir, Niğde gibi:
2. Ticaret Şehirleri: İstanbul, İzmir, Denizli, Manisa, Aydın, Ankara, Konya, Bursa, Kayseri, Eskişehir, Afyon, Malatya, Van ,Elazığ, Ş.Urfa, G.Antep gibi.
3. Sanayi Şehirleri: İstanbul, İzmit, Adapazarı, Bursa, İzmir. Adana, Batman, Karabük Ereğli, Kırıkkale, Seydişehir, İskenderun gibi.
4. Liman Şehirleri: İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya, Samsun, Trabzon, İskenderun, Zonguldak gibi
5. Turizm Şehirleri: İstanbul, İzmir,Çeşme, Antalya, Bodrum; Marmaris,Fethiye, Kuşadası Alanya, Mersin, Bursa, Bolu, Nevşehir (Ürgüp-Göreme) gibi.
6. İdari Şehirler: Ankara (başkent), İstanbul, Bursa, Konya, Edirne (geçmişte başkent olmaları)
7. Askeri Şehirler: Sarıkamış, Çorlu, Erzurum, Konya, Malatya , Kırkağaç, Manisa gibi.
8. Kültürel Şehirler: İstanbul, İzmir, Ankara başta olmak üzere bazı yerleşim merkezlerimizin gelişmesinde o merkezlerde bulunan üniversiteler de etkili olmuştur.
Kentlerimizin başlıca sorunları
Bütün dünyada olduğu gibi yurdumuzda da hızlı bir kentleşme süreci yaşanmaktadır. Bir yandan, mevcut kentlerimiz büyürken bir yandan da yeni kentler ortaya çıkmaktadır.
Bu gelişmelere paralel olarak kentlerimiz birçok sorunla da karşı karşıya kalmaktadır. Bu sorunların başında, konut yetersizliği gelmektedir. Çeşitli nedenlerle nüfusu hızla artan büyük kentlerimizde mevcut konutlar, ihtiyacı karşılayamamaktadır. Bu durum, sağlıksız ve plansız bir şekilde yapılan gecekonduların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu da kentlerimizin plansız bir şekilde büyümesine ve çarpık bir görünüm almasına yol açmaktadır. Hızlı nüfus artışı, bu kentlerimizde içme ve kullanma suyunun sağlanmasında da güçlüklerle karşılaşılmasına neden olmaktadır. Ayrıca, alt yapı sisteminin yetersiz olması yapılması gereken hizmetleri aksatmaktadır.
Büyük kentlerimizin bir diğer önemli sorunu da kent içi ulaşımdır. Kentlerimiz büyüyüp geniş alanlara yayılırken, buradaki ulaşım sistemi aynı hızla gelişememektedir. Bu da trafik sıkışıklığı, ulaşım güçlüğü, zaman ve enerji kaybına neden olmaktadır. Ancak büyük kentlerimizin bazılarında, son yıllarda toplu taşımacılıkla bu sorunlar çözümlenmeye çalışılmaktadır. Bu gibi yerlerde kent içi ulaşımı rahatlatmak için belediye ve halk otobüsleri ile dolmuş ve taksi sayıları artırılmış, metro ve raylı sistem çalışmaları başlatılmıştır. Ankara'da kısa bir süre önce hizmete giren Metro ve Ankaray, başkentimizin ulaşım sorununu büyük ölçüde azaltmıştır. Bu türlü çalışmalar, diğer büyük bazı kentlerimizde de başlatılmıştır.
Günümüzde giderek artan sanayileşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan çevre kirliliği de büyük kentlerimizin önemli sorunları arasına katılmıştır. Sanayi kuruluşlarının bacalarından çıkan gazlar, taşıtların egzoz gazları, soba, kalorifer vb. yerlerden havaya karışan gazlar ile sanayi atıkları, kentlerde çevre kirliliğine neden olmaktadır. Bu kirlilik, özellikle kış mevsiminde kendini göstermektedir. Bu bakımdan çevre kirliliği daha çok bu mevsimde, insan sağlığını tehdit etmekte ve ölümlere neden olmaktadır. Bacalara filtre takılması, sanayi tesislerinin kent dışına taşınması, kaliteli kömür kullanılması veya doğal gaz kullanımının artırılması bu tehlikeleri büyük ölçüde önleyebilecektir.
Hızlı nüfus artışının yaşandığı kentlerimizde gürültü de insan sağlığını tehdit edecek boyutlara ulaştığında önemli bir sorun olarak görülmektedir.
Bütün bu sorunların yanında okulların kapasitelerinin yetersiz kalması da söz konusudur. Bu durum kentlerimizdeki okullarda ikili öğretim yapılmasına neden olmaktadır. Ayrıca sağlık kuruluşlarının, yeşil alan ve spor tesislerinin yetersiz kalması da hızlı nüfus artışının yarattığı sorunlardandır.
Bütün bu olumsuzlukların yaşanmaması veya en aza indirilmesi, insanların ekonomik durumlarının iyileştirilmesi ve köyden kente göçün durdurulmasıyla mümkün olacaktır.
TÜRKİYE'NİN KONUMU, YÜZÖLÇÜMÜ
Türkiye kuzey yarımkürede, Asya ve Avrupa kıtaları üzerinde yer alır. 26-45 doğu meridyenleri ile 36-42 kuzey parelelleri arasındadır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzölçümü 814.578 km2dir. Yüzölçümünün %3'lük bölümü Avrupa kıtasında yer alan Trakya topraklarıdır. Asya kıtasında yer alan %97'lik kısmı na ise Anadolu denir.
Dikdörtgeni andıran ülkenin genişliği yaklaşık 550, uzunluğu 1500 km kadardır. Doğu'daki en uç noktası, İran ve Nahcivan sınırlarının kesişme noktasıdır. En batı ucu ise Gökçeada'daki Avlaka burnudur. Kuzeyde en uzak sınır noktası Sinop ilindeki İnceburun, en güney ucu da Hatay ilindeki Beysun köyüdür.
Deniz sınırlarının uzunluğu 8333 km, kara sınırları ise 2875 km'dir. Bu yüzölçümü ile Türkiye, İran dışındaki bütün komşularından daha geniş topraklara sahiptir.
Yurdumuz toprakları, en ilkel insan topluluklarından başlayarak birçok uygarlıkların beşiği olmuştur. Avrupa ve Asya arasında uzanan bir köprü olarak her zaman önemini korumuştur.
Türkiye Cumhuriyeti'nin nüfusu yaklaşık 63 milyondur. Nüfusun 2000 yılında 65.5 milyon, 2010 yılında ise 74 milyon olacağı tahmin edilmektedir.
Nüfus dağılımı bakımından Türkiye'deki coğrafi bölgeler farklı özellikler gösterir. Ülke nüfusunun hemen hemen yarısı kıyı bölgelerinde toplanmıştır. İç bölgeler ise genel olarak daha az nüfusludur. Türkiye'de 1950'lerden itibaren nüfus artışı teşvik politikası terkedilerek, nüfus planlamasına geçilmiştir.
TÜRKİYE'NİN İKLİMİ
Yurdumuz kuzey yarım küredeki ılıman iklim kuşağındadır. genelde dört mevsim vardır. Ancak denizlerin ve dağların etkisiyle iklim her yörede aynı geçmez.
Türkiye'de başlıca üç iklim tipi görülür:
1-AKDENİZ İKLİMİ : Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve bol yağışlıdır. en çok yağış kış mevsiminde görülür. Doğal bitki örtüsü makiler ve çam ormanlarıdır. Makiler her mevsim yeşil kalan bodur bitkileridir. Keçiboynuzu, mersin, böğürtlen, delice, bodur meşe, defne, bodur ardıç... gibi çeşitleri vardır. Yurdumuzun Güney Marmara, Kıyı Ege ve Akdeniz bölgelerinde bu iklim hüküm sürer.
2-KARADENİZ İKLİMİ : Her mevsimi yağışlı ılıman bir iklimdir. yazları serin, kışları ılık geçer. en çok yağmurlar sonbaharda yağar. Doğu Karadeniz bölümü ülkenin en yağmurlu yöresidir. Yurdumuzun en ormanlık alanı bu bölgedir.
3-KARA İKLİMİ (Karasal İklim) : Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve kar yağışlıdır. Yağmurlar en çok ilkbaharda yağar. İç Anadolu'da, az yağışlı, kışları soğuk yazları sıcak bir kara iklimi vardır. Buralarda ilkbaharlar çok güzel olur.
Doğu Anadolu'daki kara ikliminde kışlar çok sert ve uzun geçer. yurdumuzun en soğuk yöresi Erzurum-Kars civarıdır. Kışın ısı eksi 45-47 derece olur. 7-8 ay kış yaşanır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ise yazları çok sıcak geçen bir kara iklimi vardır. Yağışları çok azdır. Urfa, Mardin, Diyarbakır yöresinde yazın sıcaklığın 45 dereceye çıktığı olur. kara ikliminde yağışlar az olduğundan toprak bozkır durumundadır. Bahar yağmurlarıyla yeşeren yamaçlarda renk renk çiçekler açar. Bodur yeşillikler görülür. Yaz kuraklığında hepsi kurur. Ağaçlar daha çok akarsu boylarındadır.
Türkiye’de yıllık ortalama sıcaklık dağılışına baktığımızda ;
- En sıcak Yerler: YAZ → G.D.ANADOLU (Nedeni; nem farklılığı)
KIŞ → AKDENİZ’dir.
- En Soğuk Yerler: YAZ-KIŞ K.D.ANADOLU’dur. (Erzurum, Kars,A ğrı)
- En fazla Sıcaklık Farkı: K.D.ANADOLU (30°C)
- En Az ise: D.KARADENİZ’dir. (15°c)
Ortalama Sıcaklık Dağılışı:
- Kıyılar iç kesimlere göre daha sıcaktır. Kıyılarda sıcaklığın dağılışı enleme göre (güneyden kuzeye doğru azalır) paralellik gösterir. - İç kesimlerde ise sıcaklık yükseltiye göre (batıdan doğuya doru azalır) paralellik gösterir.
Kış Sıcaklık Dağılışı: Kışın iç ve doğu kesimler kuzeyden gelen hava kütlelerinin etkisiyle çok soğur. Akdeniz bölgesi ise enlem faktörü sayesinde daha sıcaktır. Kuzey kıyılara gidildikçe bu sıcaklık azalır ama D.Karadeniz’de föhn rüzgarlarının etkisi ve Gürcistan’daki Kafkas dağlarının Sibirya’dan gelen soğuk havayı engellemesiyle kış sıcaklığı Marmara’dan daha yüksektir.
Yaz Sıcaklık Dağılışı: Yazın Güneydoğu Anadolu enlemin etkisinin yanı sıra Afrika’dan gelen çöl rüzgarlarıyla kavrulur. Yüksekliğin etkisiyle Kuzeydoğu Anadolu yazın en serin yerdir. Kıyı kesimlerde de yazın nemlilik sayesinde aşırı sıcaklar olmaz.
Türkiye’de Don Olayları ve Önemi: Don olayları da kıyıdan iç kesimlere ve batıdan doğuya gidildikçe artar. Bu olayı tarım yerleşme ve ulaşım gibi etkinlikleri çok etkiler. Özellikle mevsim normali dışındaki donlar ve dona alışkın olmayan Akdeniz bölgesi tarım ürünleri büyük zarar görür. Yollarda kazalara ve trenlerin raydan çıkmasına neden olur. Kışın görülen donlar bahar aylarındaki kadar zararlı olmaz. Çünkü karla kaplı tarım alanları dondan korunmuş olur.
Türkiye’de Yağış Çeşitleri ve Önemi
YAĞMUR: İkiye ayrılır. Küçük taneli ve yavaş yağana ÇİSELİ, iri taneli ve hızlı yağana SAĞANAK yağış denir. Çiseli yağmur daha zararsızdır. Ancak sağanak yağışlarla toprak fazla yağışı hemen ememez ve sellere, dolayısıyla erozyona neden olur. Tarımsal alanların, hidroelektrik santrallerinin su ihtiyacı, kurak bölgelerin içme ve sulama suyu, meraların yeşerebilmesi (hayvancılık açısından) yağmurların etkisiyle olur. Buda insan hayatı için çok önemlidir.
KAR: Kar aşırı yağmadıkça tarımsal ürünlere zarar vermez hatta onları dondan korur. Yavaş yavaş eriyerek erozyona sebep olmaz, toprağın su ihtiyacını karşılar yeraltı sularını besler. Ancak aşırı olanı ulaşımı etkiler. Karın yerde kalma süresi B ’dan D ’ya doğru artar.
DOLU: Zararlı etkileri fazla olan bir yağış çeşididir. Yere düşünce çabuk erir ve sellere yol açar, tarım ürünlerine ve hatta eşyalara zarar verir.
Bol Yağışlı Yerler (+1000 mm)
Kurak Yerler (-500 mm)
-D.Karadeniz
-B.Karadeniz
-G.D.ve Orta Toroslar
-D. Ve İç Anadolu’daki yüksek yerler
-Iğdır ovası
-Konya Ovası
-Tuz Gölü Çevresi
-G.D.Anadolu’nun güneyi
-D.Anadolu’daki çukur ovalar.
SİS: Kara, Kıyı Yamaç(orografik) ve cephe sisleri gibi çeşitleri vardır. Görüş mesafesi 1 km’den az olduğunda meteorolojik anlamda o gün sisli gün sayılır. En fazla sisli gün sayısı İç Anadolu’dadır. Akdeniz kıyı kesiminde ise sis neredeyse hiç görülmez. Ulaşımı olumsuz etkiler.
Türkiye’de Yağışın Dağılışı
Türkiye’de genel olarak kıyı kesimler ve yüksek dağ yamaçları bol yağışlı denize kapalı iç kesimler ve çukur yerler az yağışlıdır. Buna göre;
TÜRKİYE‘NİN YER ŞEKİLLERİ,
OLUŞUMU VE GENEL ÖZELLİKLERİ
Ülkemizin yer şekilleri de dünyadaki diğer yerler gibi İç ve Dış Kuvvetlerle oluşmuştur.
İç Kuvvetler: Volkanizma, Depremler ve Tektonik Hareketlerdir. Bunlar yeryüzünü çok hızlı şekillendirirler ve büyük yer şekilleri oluştururlar. Bu kuvvetlerin sonucunda yer şekilleri yükselir, kıvrılır yada kırılır, yeni dağlar yada çukur alanlar oluşur v.s.
Dış Kuvvetler: Akarsular, Buzullar, Rüzgarlar, Dalgalar gibi aşındırıcı güçlerdir. Bu güçler yavaş şekillendirme yaparlar. İç kuvvetler yeryüzüne engebe kazandırırken dış kuvvetler onları törpüleyip aşındırarak aşınan malzemeyi çukur alanlara doldururlar. Böylece yeryüzünü düzleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu aşındırma ve biriktirmenin son safhası ise dümdüz yeryüzü yani Peneplenler ’dir.
İç ve Dış kuvvetlerin faaliyetleri günümüzde hala devam etmektedir. Oluşumu milyonlarca yıl öncesine dayanan ülkemizin oluşumunu jeolojik zaman çizelgesi içerisinde inceleyelim.
1.ZAMAN: (4 milyar yıl öncesi) Türkiye ’nin arazisinde Tethys Denizi vardı. Daha sonra bu denizin tabanı yükselerek ülkemizin çekirdeğini oluşturmuştur. 1. Zamanda oluşmuş araziler sertleşmiş (Masif) haldedir. Bu yüzden esnemezler, kırılmazlar. Trakya ’da Yıldız Dağl. Ege’de Menteşe, İç Anadolu’da Kırşehir ve Doğuda Bitlis masif alanlardır. Bu zamanda gür olan bitki örtüsü kalıntıları bu günkü Taşkömürü yataklarını oluşturmuştur.
2.ZAMAN: (360 Milyon yıl önce) Bu zamanda yerkabuğu hareketleri (Tektonizma) fazla olmamış. Ülkemizin su yüzüne çıkan masif alanları dış kuvvetlerce aşındırmalara maruz kalmıştır.
3.ZAMAN: (160 Milyon yıl önce) Bu zaman da Alp- Himalaya kıvrım kuşağı ile ülkemizin arazisi de yükselmeye uğramış ve Anadolu Yarımadası genel görünümünü almıştır. Bunun sonucunda Toroslar ve K.Anadolu Dağ Kuşakları oluşmuştur. Volkanizma ve faylanma etkili olmuş, Volkan dağları oluşmuştur. Bu zamandan kalan bitki kalıntıları ise bu günkü Linyit Yataklarının oluşmasını sağlamıştır. Ayrıca Petrol, Tuz ve Bor Mineralleri de bu zamanda meydana gelmişlerdir.
4.ZAMAN: (2 Milyon yıl öncesinden günümüze) Buzul Dönemi ve Buzul sonrası diye iki dönem yaşanmıştır. Ülkemiz son şeklini almıştır. (Delta ovaları ve Akarsu sistemi oluşmuş) Ege denizi ’nin olduğu Egeit karası çökerek Ege Denizi, bunu takiben İst. ve Ç.Kale Boğazları oluşmuştur. Bugün bu çökme Marmara, Karadeniz ve Akdeniz Havzalarında hala devam etmektedir.
Türkiye’nin Yerşekillerinin Genel Özellikleri
1) Ülkemiz yükseltisi fazla olan bir ülkedir. Ortalama 1132 m. İle Avrupa’nın en yüksek ülkesidir. (Asya; 1000m. Avrupa; 300m.)
Bu durumun nedeni;
· Alp-Himalaya Orojenezi sunucu oluşan genç bir arazi olması,
· Epirojenik hareketlerle toptan yükselmiş olmasıdır.(Ancak yüksek olmasının yanı sıra iç kısımlarında birçok çöküntü ovası bulunmaktadır. Erzurum, Muş ovaları v.s.)
2) Ülkenin dağlarının Doğu-Batı uzantılı olması, (Alp-Himalaya kuşağının arasında kaldığı için)
3) Kuzey ve Güneyde uzanan sıradağlar Doğuda birleşirler buda Doğunun yükseltisini arttırmıştır,
4) Kuzey ve Güneyde kıyıya paralel uzanan dağlar bu kıyıların girintisi çıkıntısı az sade bir özellik göstermesini sağlamıştır.
Sonuç; Türkiye yükseltisi fazla ama yerşekilleri yönüyle çok çeşitlilik gösteren bir ülkedir. Bu da çok çeşitli iklim tiplerinin görülmesine, tarımsal ve doğal bitki örtüsü çeşitliliğinin artmasına neden olmuştur.
TÜRKİYE’NİN DAĞLARI
Türkiye’de dağlar çok geniş bir alan kaplar. Dağ; çevresine göre 500m. Ve daha yüksek kabarıklıklardır. Bazıları tek bulunurken bazıları da sıradağlar şeklindedir.
Oluşumlarına göre dağlar ikiye ayrılır.
1-Orojenik Hareketlerle Oluşan Dağlar:
Orojenez dağ oluşumu demektir. Yan basınçla sıkışan yerkabuğu plakaları kıvrılarak yada kırılarak engebe kazanır ve sıradağlar oluşur. Ülkemizde orojenez iki şekilde görülür. A) Kıvrılma ile B) Kırılma ile
a) Kıvrım Dağları: Orojenez sonucu esnek tabakalar kıvrılarak yükselir ve sıradağlar oluşturur. Ülkemizdeki dağlar Alp-Himalaya orojenezi sonucu oluşmuştur. Kuzey Anadolu ve Toros Dağları bu şekilde oluşmuştur.
Kıvrılma sonucu yüksekte kalan kubbemsi kısımlara Antiklinal, alçakta kalan çanaksı yapıya ise Senklinal denir. Bu oluşumda da bazen kırılmalar dolayısıyla senklinaller boyunca fay hatları oluşabilir. Ülkemizi K.Anadolu
b) Kırık Dağları: Orojenez sonucu sert tabakalar kıvrılmaz kırılır. Böylece yükselen kısımlar (Horst) sıradağları oluştururken, Alçalan kısımlar Çöküntü ovalarını (Graben) oluştururlar. Horst ve Grabenler arasında ise kırıklar (Fay Hatları) bulunur. Bu yüzden buralar hem deprem alanlarıdır hem de kaplıca kaynaklarının sık görüldüğü yerlerdir. Ege bölgesinde kıyıya dik uzanan dağlar bu şekilde oluşmuşlardır.
2- Volkanizma ile Oluşan Dağlar:
Yerin derinliklerindeki mağmanın yerkabuğunun zayıf ve çatlak kısımlarından yer üstüne çıkmasıyla oluşan genelde tek dağlardan ibaret olan dağlardır.
Not: Volkanik sahalar mineralce zengindir. O yüzden tarım arazileri de çok verimlidir. Ayrıca maden bakımından da zengin alanlardır.
Türkiyedeki volkanik dağlar;
Marmara Bölgesi : Uludağ
G.Doğu Anadolu Bölgesi : Karacadağ
Karadeniz Bölgesi : Köroğlu Dağları
Akdeniz Bölgesi : Hassa Bölgesi (Hatay)
Ege Bölgesi : Kula Tepeleri (En genç)
Doğu Anadolu Bölgesi : Ağrı ,Tendürek, Nemrut, Süphan Dağları
İç Anadolu Bölgesi : Erciyes, Melendiz, Hasandağ, Karadağ, Karacadağ.
TÜRKİYE'DEKİ DAĞLARIN DAĞILIŞI
Kuzey Anadolu Dağları: Karadeniz kıyısı boyunca uzanan sıradağların kapladığı alana Kuzey Anadolu Dağları denir. Doğuda Rize Dağları (Kaçkar Tepesi 3937m) ortada Canik dağları, batıda İsfendiyar Dağları vardır. 2.sırada yçne doğudan, Mescid, Kop, Ilgaz ve Köroğlu dağları bulunur. Alp-Himalaya sisteminin kuzey kanadını oluşturur. Kocaeli Yarımadasından Gürcistan’a kadar uzanır. Bu uzanış boyunca dağlar Batı Karadeniz’de yükselir Orta Karadeniz’de 1000m. lere alçalır D.Karadeniz’de ise tekrar yükselerek 3000 m. nin üstüne çıkar.
K.Anadolu Dağları kıyıya paralel uzanırlar. Bu yüzden bol yağış alan kıyı kesimde fındık, çay gibi mono kültür ürünler yetiştirilir. Ayrıca ormanlarında sık olmasını sağlar.
Güney Anadolu Dağları: Alp sisteminin güney koludur. Toros Dağları da denir. Girit ve Rodos Adalarından başlar İran’a kadar uzanır. Batı, Orta ve Güneydoğu Toroslar olarak üç bölüme ayrılırlar. Batı Toroslar Antalya Körfezi'nin iki yanında uzanırlar. Göller Bölgesi'ni içine alırlar. Orta Toroslar ise Adana yöresini batı, kuzey ve doğudan çevirirler. Güneydoğu Toroslar da İskenderun Körfezi'nden başlar bir yay çizerek Van Gölü'nün güneyinden Hakkari'ye ulaşırlar. Bu dağlar özellikle Taşeli Yarımadası karstik arazilerden oluşmuştur. Bir sürü karstik şekle rastlanır.
Batı Anadolu Dağları: Kıyılarda ve iç batı kısımda olarak iki bölümde ele alabiliriz. Madra, Yunt, Aydın, Menteşe dağları kıyıda, Türkmen ve Emir dağları, Murat Dağ iç kısımlardadır. Marmara Bölgesi'nde dağlar azdır. Daha çok verimli ovalar vardır. Kaz dağları, Uludağ, Yıldız dağları ve Tekirdağ en bilinenleridir.
Kırıklı yapıda olduklarından horstlar şeklinde oluşmuşlardır. Aralarında ise Grabenler yani çöküntü ovaları uzanır. Denize dik uzandıkları için;
· İç kısımlara ulaşımı zorlaştırmazlar.
· Kıyıların çok girintili çıkıntılı olmasını sağlamıştır.
· İklimin iç kısımlara kadar girebilmesini sağlamış. Bu da tarımı olumlu etkilemiştir.
İç Anadolu Dağları: İç kısımlar daha çok yüksek yaylalarla çevrilidir. Burada tek dağlar, volkanlar ve yüksek ovalar vardır.
Elmadağ, Akdağlar, Tecer, Erciyas, Karacadağ, en belli başlılarıdır. Cihanbeyli, Bozok, Obruk, Uzunyayla İç Anadolu'nun büyük platolarıdır.
Doğu Anadolu Dağları:Burası yurdumuzun en yüksek ve engebeli bölgesidir. ortalama yükseklik 2000 metreyi geçer. Tekdağlar, sıradağlar, sönmüş volkanlar ve yüksek ovalar vardır.
Munzur Dağları, Palandöken ve Bingöl Dağları, allahüekber dağları, Erzurum-Kars platosu bölgeyi kaplar. Türkiye'nin en yüksek dağı olan Ağrı ve Küçük Ağrı buradadır. Yükseklikleri 5137-5165 metreyi bulur. Tendürek, Süphan Nemrut ünlü sönmüş volkanlardır.
Dağların Ekonomiye Etkileri
Olumlu Etkileri
·Kıyı kesimleri iç bölgelerden ayırarak kıyıların yağışlı iç kısımları karasal olmasını sağlamış Bu durum mevsim çeşitliliğine neden olmuştur. Bu durumda tarımsal ürün çeşitliliğine imkan sağlar.
·K.A.D.’da gür ormanlar oluşmuştur.
·Dağlar akarsuların su deposudur.
·Yaban hayatının yaşama alanlarıdır.
·Yer altı kaynaklarının temel depo alanlarıdır.
·Avcılık,Dağ Sporları ve Kış Turizmine imkan sağlarlar.
· Yaylacılık faaliyetleri ile hayvancılığı destekler.
Olumsuz Etkileri
·Ulaşımı zorlaştırır. Yol yapım maliyetlerini arttırır.
·Heyelanların fazla olduğu yerlerde can ve mal kayıplarına neden olurlar.
·Tarım ve Yerleşme alanlarının sınırlanmasına neden olur
TÜRKİYE‘NİN PLATOLARI
Plato: Fiziki coğrafya terimidir. Yer şeklini ifade eder. Çevresine göre alçakta kalmış, akarsularca parçalanmış dalgalı ve eğimli geniş düzlüklerdir.
Yayla: Beşeri ve Ekonomik coğrafya terimidir. Belli bir şekli olmayan geçici bir yerleşim ve ekonomik etkinlik alanıdır. G.D.Anadolu’da Hayvancılığa yönelik yapılırken Karadeniz ve Akdeniz yaylacılığı genellikle Sayfiye (Dinlenme) amaçlıdır.
Ülkemizde platolar çok geniş alanlar kaplar çünkü 4.zamanda epirojenez ile yükselen ülkemiz daha sonra akarsularca aşındırılarak platoların yayılış alanı haline gelmiştir. Platoların yükseltisi de Batıdan Doğuya doğru artar.
Ülkemizdeki Plato Çeşitleri
Aşındırma Platoları: Daha önceden aşınımını tamamlamış ve düzleşmiş platoların tekrar yükselmesi ve akarsularca parçalanması ile oluşmuşlardır. KOCAELİ PLATOSU
Tabaka Düzlüğü Platoları: Kalın ve sert arazilerin çevresinin aşınmasıyla yüksekte kalması sonucu oluşan geniş dalgalı düzlüklerdir. İç Anadolu’da CİHANBEYLİ, OBRUK v.s.
Lav Platoları: Volkanizma sonucu yeryüzüne yayılan yüksek lav yığınlarının akarsularca parçalanmasıyla oluşurlar. D.Anadolu’da ERZURUM-KARS, NEVŞEHİR-ÜRGÜP ÇEVRESİ PLATOLARI gibi.
Karstik Platolar: Kalkerli (Kireçtaşı) araziler üzerinde oluşurlar. Akdeniz çevresinde görülür. TAŞELİ PLATOSU gibi.
TÜRKİYE'DEKİ PLATOLARIN DAĞILIŞI
İç Anadolu: Cihanbeyli, Obruk, Haymana, Uzunyayla ve Bozok Platoları.
Marmara Bölgesi : Çatalca-Kocaeli Platoları
G.Doğu Anadolu Bölgesi: Şanlıurfa, Gaziantep, Mardin Eşiği
Akdeniz Bölgesi : Taşeli Platosu
Ege Bölgesi : Yazılıkaya ve İç Batı Anadolu Platoları
Doğu Anadolu Bölgesi : Erzurum-Kars, Ardahan Platoları
Platoların Ekonomiye Etkileri
Yüksek platolar yaz aylarında hayvancılığa dayalı yaylacılık alanları olarak kullanılırlar.
Alçak platolar ise tarım alanlarıdır. Ancak kuru tarım yapılabilir. Az su isteyen Buğday, Şekerpancarı, Arpa v.s. ekimi yapılır.
Yüksek platolarda yerleşme seyrektir. Ülkemizin en tenha yerlerinden biri de Taşeli Platosu’dur.
TÜRKİYE‘NİN OVALARI
Çevresine göre alçakta kalmış çoğu akarsuların biriktirmesiyle alüvyon dolgu alanı haline gelmiş geniş düzlüklerdir. Çevrelerine göre alçakta olmalarına karşın denizden yükseklikleri farklıdır. (Yüksekova 2000m., Adapazarı Ovası 17m. gibi)
Oluşumlarına Göre Ovalar
Tektonik Ovalar: Çöküntü ovaları da denir. Yerkabuğu hareketleri sonucu yükseltiler arasında çukurda kalan yada çöken sahaların zamanla alüvyonlarla dolmasıyla oluşmuşlardır. ERZURUM, ERZİNCAN, B. VE K. MENDERES OVALARI
Delta Ovaları: Akarsuların taşıdığı malzemeyi denize döküldükleri sığ kıyılarda biriktirmesiyle oluşan kabaca üçgen şekilli ovalardır. BAFRA, ÇARŞAMBA OVALARI
Gölyeri Ovaları: 3. Zamanda çok geniş alan kaplayan göllerin sularının çekilmesiyle ortaya çıkan geniş düzlüklerdir. TUZ GÖLÜ, AKŞEHİR GÖLÜ, EBER GÖLÜ
Karstik Ovalar: Karstik arazilerde dolin ve uvalaların birleşip genişlemesiyle oluşmuş ovalardır. Akdeniz Bölgesinde örnekleri görülür. MUĞLA, ELMALI, KESTEL OVALARI
Dağ Eteği Ovaları: Dağların eteğinde dağdan inen akarsuların biriktirdiği alüvyonlarla oluşmuş az eğimli düzlüklerdir. BURSA OVASI, NUR DAĞL. ETEKLERİ (İSKENDERUN)
Bulundukları yere göre Ovalar
A) İç Ovalar: D.Anadolu'daki gibi dağların arasındaki tektonik çukurlarda oluşmuş ovalardır. Erzurum, Muş, Erzincan v.s. İç Anadolu'daki gibi platolar arasına gömülmüş ovalardır. Konya , Aksaray ovaları gibi.
Tektonik kökenli oldukları için fay hatları üzerindedirler ve deprem alanlarıdır. Dolayısıyla fay kaynakları ve kaplıcalar sıkça görülür. Bazı iç ovalar plato-ova arası bir geçiş şekline benzerler böyle şekillere HAVZA denir. Ergene havzası, Diyarbakır, Malatya Havzası gibi. Akdeniz'deki bazı iç ovalarda karstik ova şeklindedir.
Bölgelere Göre Önemli İç Ovalar;
İç Anadolu: Konya, Kayseri, Ankara Ovaları
Marmara Bölgesi : Ergene, Bursa, Adapazarı, Balıkesir Ovaları
G.Doğu Anadolu Bölgesi: Diyarbakır, Antep Ovaları
Akdeniz Bölgesi : Burdur, Amik, Isparta, Elmalı, Kestel (Karstik)
Ege Bölgesi : Bergama, Torbalı, Ödemiş, Salihli, Manisa, Afyon Ovaları
Doğu Anadolu Bölgesi : Erzurum, Malatya, Muş, Iğdır Ovaları
B) Kıyı Ovaları: Akarsuların kıyılarda oluşturduğu delta ovaları ve diğer kıyı şeridi düzlüklerdir.
Başlıca Delta Ovaları; ÇARŞAMBA (Yeşilırmak), BAFRA (Kızılırmak), SAKARYA (Sakarya), SİLİFKE (Göksu Irmağı) ÇUKUROVA (Seyhan, Ceyhan), DİKİLİ (Bakırçay), B. Ve K. MENDERES OVALARI
1. Tarımsal etkinlik sahalarıdır.
2. Hayvancılığa Katkısı vardır.
3. Ulaşıma elverişlidir.
4. Yerleşmeye uygun alanlardır.
5. Su kaynakları bakımından zengindirler. (Artezyen, kuyu, göl v.s.)
Ovaların Sorunları
1. Sanayi kuruluşlarıyla dolmaktadırlar.
2. Tuğla, Kiremit v.s. yapımı için toprak ihtiyacı ovalardan karşılanmakta buda toprak kaybına yol açmaktadır.
3. Taban suyu yüksek yerler bataklığa dönüşmektedir.
4. Sanayi atıklarınca kirletilmektedirler.
TÜRKİYE'NİN DENİZLERİ
Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye'nin deniz sınırları, ülkeyi yalnızca yakın bölgelerle değil, bütün dünya ile komşu haline getirir. bu uzun kıyılar ve kıtalararası köprü niteliği nedeniyle ülke, büyük ticaret ve göç yollarının merkezi olmuştur.
Kuzeyde Karadeniz, güneyde Akdeniz, batıda Ege Denizi, Anadolu ve Trakya toprakları arasında güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı yer alır. Bunlardan Akdeniz Cebelitarık Boğazı ile Atlas Okyanusuna, Süveyş Kanalı ile Kızıldeniz, Umman Denizi ve Hint Okyanusuna bağlanır.
Karadeniz, az girintili çıkıntılı kıyılara sahiptir. Burada dağlar kıyıya paralel uzanır. Doğal olarak Sinop ve Zonguldak limanları vardır. Diğer kıyı şehirlerinde limanlar yapılmıştır. Tuzluluk derecesi binde 18 kadardır.
Marmara bir iç denizdir. İstanbul Boğazı ile Karadeniz'e Çanakkale Boğazı ile Ege Deniz'ine açılır. İstanbul Boğazı'nın uzunluğu 31-33 km olup en dar yeri 700 metre kadardır.
Çanakkale Boğazı ise 65-68 km uzunluğundadır. En dar yeri 1300 metredir.
Ege Denizinin kıyıları çok girintili çıkıntılıdır. Limanlar, körfezler, koylar, yarımadalar, adalar pek çoktur. burada Batı Anadolu Dağları kıyılara dik olarak indiği için aralardaki çukur alanlara deniz sokulmuştur. Ege Denizi'ndeki İmroz ve Bozca'da bize ait olup diğer adalar komşumuz Yunanistan'a aittir.
Yurdumuzun en tuzlu denizi binde 38 ile Akdeniz'dir. Akdeniz kıyılarında Toros Sıra dağları, kıyıya paralel uzanır. Bu nedenle kıyı pek girintili çıkıntılı değildir. Antalya, Mersin, İskenderun en önemli körfezlerdir.
Türkiye'de Dalga ve Akıntıların Oluşturduğu Şekiller
Dalga ve Akıntılar aşındırma ve biriktirme yoluyla şekillendirmeler yaparlar. Akıntılar ülkemiz kıyılarında pek etkili olmayıp daha ziyade dalgalar şekillendirme yaparlar.
Falez (Yalıyar): Dalgaların kıyıya inen dik yamaçları dövmesiyle oluşan dik yamaçlı yada altı oyulmuş kıyılardır.
Ülkemizde en çok Karadeniz kıyılarında Ordu-Sinop kıyılarında, Akdeniz’de Teke ve Taşeli Y.Adl.’da, Ege bölgesindeki dik yamaçlı kıyılarda yer yer falezlere rastlanır.
Kumsal (Plaj): Dalgaların kıyıdan kopardığı malzemeler zamanla aşındırılarak ufalanır ve genişliği 50m. Civarlarında olan kum yığınlarını şeritler halinde kıyıya biriktirir. Bu oluşum falezli dik kıyılar dışındaki alçak yamaçlı sığ kıyılarda oluşur. Orta ve Batı Karadeniz'de, Antalya-Mersin kıyı hattında ve Ege kıyılarında grabenlerin uzandığı kıyı bölümlerinde birçok plajlar oluşmuştur.
Bu oluşum alanları deniz turizmi açısından önemli alanlardır.
Kıyı Oku (Kordonu): Dalga ve akıntıların ufaladığı malzemeyi sığ olan koyların ağızlarında biriktirmesiyle denize doğru ilerleyen çıkıntılardır.
Lagün (Deniz Kulağı): Koy ağzında gelişen kıyı oklarının koyun ağzını kapatıp denizden ayırması ve koyu bir göl haline getirmesiyle oluşur.
B. ve K. Çekmece, Durusu, Ölüdeniz bu şekilde oluşmuş göllerdir.
Tombolo: Kıyı yakınlarındaki bir adanın kıyı okunun gelişmesiyle anakaraya bağlanması sonucu oluşurlar. Böylece ada bir yarımadaya dönüşür.
Karadeniz’de Sinop ve Marmara Denizi’ndeki Kapıdağ Yarımadaları birer Tombolodur.
TÜRKİYE’NİN AKARSULARI
Genel Özellikler;
1· Akarsularımızın boyları kısadır. (Türkiye’nin bir yarımada olması ve dağların uzanış biçiminden dolayı)
2· Akış hızları (debileri) fazladır. (Dağların fazla olmasından dolayı)
3· Rejimleri (Mevsimlere göre akımı) düzensizdir. (Karadeniz bölgesi akarsuları hariç)
4· Ulaşım için elverişli değildirler. (h-Hızlı aktıkları ve düzensiz rejimli oldukları için)
5· Enerji üretimi için elverişlidirler.
Başlıca Akarsularımız;
Karadeniz’e Dökülenler : Sakarya, Kızılırmak, Yeşilırmak, Çoruh
Marmara’ya Dökülenler : Susurluk
Ege’ye Dökülenler : Meriç, Bakırçay, Gediz, Küçük ve Büyük Menderes
Akdeniz’e Dökülenler : Aksu, Göksu, Seyhan, Ceyhan, Asi
Dışarıya Dökülenler: Fırat, Dicle → Basra Körfezi, Kura, Aras → Hazar Denizi, Çoruh (Gürcistan) → Karadeniz
Dışarıdan Gelenler: Asi(Suriye) → Akdeniz , Meriç (Bulgaristan) → Ege
Akarsu Havzalarımız;
Akarsularımızın çoğunun havzası açıktır. Sularını denize ulaştıramayan Kapalı Havzalarımızda vardır. Bunlar;
Konya Ovası, Tuz Gölü, Van Gölü, Akşehir-Eber gölleri ve Göller Yöresidir.
Akarsularımızın Rejimleri
Akarsu rejimi, akarsuyun yıl içinde gösterdiği akım grafiği ve akarsuyun beslenme şeklini ifade eder. Her mevsim birbirine yakın akım gösteren akarsuların rejimi DÜZENLİ REJİM, Kurak dönemlerdi olan ve suları azalan yada kuruyan akarsuların rejimine DÜZENSİZ REJİMLİ akarsular denir.
Akarsular Yağmur, Kaynak, Kar ve Buzul sularıyla bazıları da Göl sularıyla beslenirler. Akarsu, bunlardan biriyle besleniyorsa SADE REJİMLİ, birkaçı ile besleniyorsa KARMA REJİMLİ akarsu denir.
a) Yağmur Sularıyla Beslenenler: Genellikler yazın kururlar. Yağmurun fazla olduğu aylarda canlanırlar.
· Ege, Akdeniz ve İç Anadolu akarsuları.
b) Kar ve Buzul Sularıyla Beslenenler: Yüksek Dağlardan beslenirler. Karların eridiği yaz aylarında canlanırlar.
· D.Karadeniz (bir Kısmı), D.Anadolu akarsuları
c) Kaynak Suları ile Beslenenler: Genelde küçük akarsulardır. Akdeniz bölgesindeki Karstik sahalarda görülür.
· Manavgat Çayı
d) Gölden Çıkan Akarsular: Bazı göllerin yağışlı dönemlerde taşan fazla sularını boşaltırlar.( Gideğen-Gölayağı denir )
· Beyşehir Gölü → Çarşamba Suyu → Konya Ovası, Eğirdir Gölü → Kovada Çayı → Kovada Gölü
e) Karma Rejimli Akarsular: Uzun boylu akarsulardır, çok çeşitli beslenme kaynakları vardır.
· Fırat, Dicle, Kızılırmak gibi.
TÜRKİYE'DEKİ BİTKİ TOPLULUKLARI
Relikt (Kalıntı) Bitki: 4.Zamandaki buzul devrinde yaşayabilen iklimlerin ısınmasıyla günümüzde dağların yüksek kesimlerindeki soğuk alanlarda yaşamını sürdüren eski devre ait bitkilerdir.
Endemik Bitki: Ancak sıcak iklimlerde yetişen ama ülkemizde Torosların güneye bakan sıcak yamaçlarında yetişme ortamı bulabilen bitkiler.
Geniş Yapraklılar: Kayın,Kestane,Meşe, Dişbudak,Ihlamur, Kavak
İğne Yapraklılar: Ladin, Köknar, Sarıçam, Karaçam, Kızılçam
A – ORMANLAR
1. Karadeniz Ormanları: Türkiye ormanlarının %25’idir. Nem ve Yağış fazla olduğundan çeşitlilik fazla ve bitki örtüsü gürdür. Bu ormanlar;
· Doğudan Batıya
· Alçaktan Yükseğe
· Kuzeyden Güneye doğru yükselti ve yağışın değişmesine paralel olarak farklılaşır.
2. Batı Anadolu Ormanları: Çanakkale Boğazı ile Ege Kıyılarını kapsar. Kuzeyde Karadeniz ormanlarındaki benzerlik güneye doğru Akdeniz ormanlarına dönüşür.
3. Akdeniz Ormanları: Karedeniz ormanlarından farkı kuraklığa dayanıklı olmalarıdır. Kıyıda 1000 m.lere kadar çıkan Maki kuşağının sona erdiği yerde başlayan orman kuşağı Toros Dağları boyunca uzanır. Sadece kuraklığa dayanabilen iğne yapraklı orman kuşağı yer alır. Bu ormanlar Karadeniz ormanları kadar gür değildir.
4. Doğu ve İç Anadolu Ormanları: İç kesimlerde sık olmamakla birlikte dağların yağış alan yüksek yerlerinde bulunurlar. Daha alçak yerlerde ise insanların tahribi sonucu yok edilmiş orman artıkları olan tek tük ağaçlar vardır. (Antropojen Bozkır)
B – MAKİ
Akdeniz iklimi etkisindeki kıyı bölgelerimizde insanların tahrip ettiği orman kuşağının yerinde oluşan bitki topluluğudur. Makiler çalı yada ağaççık olarak tanımlanır. Yüzlerce çeşidi vardır. (Tesbih, Sandal, Zakkum, Delice Zeytin, Kocayemiş, Keçiboynuzu v.s. bazılarıdır. )
Makiler tüm kıyılarımızda görülür. Ancak Güney kıyılarımızdan Kuzeye doğru yükselti basamakları ve çeşitleri değişir. (enlemin etkisi) Akdeniz’de 800-1000m lere Ege’de 500-600m lere Marmara’da ise 300m’ye kadar yetişebilirler. Karadeniz’de ise Yalancı Maki dediğimiz Garigler yer alır.
C – BOZKIR
İklim şartlarının ağaç yetişmesine uygun olmadığı yarı kurak yerlerdeki otsu, dikensi küçük çalı topluluklarıdır. İlkbahar aylarında yemyeşil olan bu ot toplulukları, yaz kuraklığı ile sapsarı kurak ve çorak çalı topluluğuna dönüşür.
İç bölgelerimizdeki alçak (çukur) alanlarda yayılan bozkırlar yağışın arttığı dağ yamaçlarında yerlerini iğne yapraklı ormanlara bırakır. İç Anadolu’da bir çok yerde bu ormana geçiş kuşağı birden olmaz çünkü insanların tahribi sonucu eskiden orman olan alanlar tek tük ağaçlardan ibaret olan Antropojen Bozkırlara dönüşmüştür.
Doğu Anadolu’da yüksek platolardaki bozkırlar kurak bir yaz yaşamadıkları için yazın yemyeşil kalırlar. Bu yüzden buralarda büyükbaş mera hayvancılığı yaygındır.
D – DAĞ ÇAYIRLARI (Alpin Çayırları)
Ormanların yetişemeyeceği kadar soğuk ve az nemli yükseltilerde görülen yazın yeşeren kışın kar altında kalan soğuğa dayanıklı ot topluluklarıdır.
TÜRKİYE'NİN GÖL VE BARAJLARI
Yurdumuzda irili ufaklı pek çok göl vardır. Şimdi bunlara barajlar kurarak elde ettiğimiz baraj gölleri de eklenmiştir.
Marmara Bölgesinde; Sapanca, İznik, Ulubat, Manyas, Terkos, Çekmece gölleri vardır.
İç Anadolu'da; Tuz gölü, Akşehir gölü bulunur.
Akdeniz'deki Göller yöresinde; Beyşehir, Eğridir, Burdur gölleri bulunmaktadır.
Doğu Anadolu'da; Van Gölü, Tortum Gölü, Çırdır Gölü en önemlilerindendir. Van Gölü üzerinde gemi taşımacılığı da yapılır.
Kızılırmak üzerinde; Hirfanlı Barajı
Yeşilırmak üzerinde; Almus, Hasan ve Suat Uğurlu Barajları
Sakarya üzerinde; Sarıyar, Çubuk, Kurtboğazı, Gökçekaya barajları
İnsanların toprağı işleyerek ekme ve dikme yoluyla ondan ürün elde etmesi faaliyetine tarım denir.
Türkiye Topraklarından Yaralanma Oranları:
Topraklarımızdan faydalanma oranı daha çok iklim ve yer şekilleri özelliklerine bağlıdır. Ülkemizde yüksek dağlık kesimler geniş alan kaplar. Dik yamaçlar çoktur. Buralarda topraktan faydalanma çok kısıtlıdır. Buna göre ülkemiz arazisinin % 36 ‘sı ekili-dikili alan, % 32’si çayır ve otlak, % 26‘sı orman ve % 6’sı diğer alanlar (yerleşim birimleri , tarıma elverişsiz .çıplak kayalıklar gibi) dır.
Not: Tarımdaki makinalaşmanın etkisiyle çayır ve otlakların alanı daralırken, tarım alanlarımız genişlemektedir.
Bölge Yüzölçümüne Göre Ekili Dikili Alanların Oranları:
1. Marmara Bölgesi: %30
2. İç Anadolu Bölgesi: %27
3. Ege Bölgesi: %24
4. G.Doğu Anadolu Bölgesi: %20
5. Akdeniz Bölgesi: %18
6. Karadeniz Bölgesi: %16
7. Doğu Anadolu Bölgesi: %10
Türkiye’de Tarımı Etkileyen Faktörler:
1. Sulama: Türkiye tarımında en büyük sorun sulama sorunudur. Tarımda sulama ihtiyacının en fazla olduğu bölgemiz G.Doğu Anadolu Bölgesi iken , bu sorunun en az olduğu bölgemiz Karadeniz Bölgesidir.
Akarsularımızın derin vadilerden akması ve rejimlerinin düzensiz olmasından dolayı sulamada yeterince faydalanamıyoruz. Bunun için mutlaka akarsular üzerindeki baraj sayısı artırılmalıdır.
Sulama Sorunu Çözüldüğünde;
· Üretim artar.
· Nadas olayı ortadan kalkar.
· Tarımda iklime bağlılık büyük oranda azalır.
· Üretimde süreklilik sağlanır.
· Üretim dalgalanmaları önlenir.
· Yılda birden fazla ürün alınabilir. Bu konuda en şanslı bölgemiz Akdeniz, en şanssız bölgemiz Doğu Anadolu Bölgesidir.
· Daha önce sebze tarımı yapılmayan bir yerde sebze tarımı da yapılmaya başlanır.
· Tarım ürün çeşidi artar.
· Köyden Kente göçler azalır.
2.Gübreleme: Tarımda sulama sorunu çözüldükten sonra üretimi daha da artırmak için gübre kullanımı artırılmalıdır.
Ülkemizde hayvancılığın gelişmiş olması tabii gübre imkanını oluşturmaktadır. Ancak yurdumuzda tabii gübrenin yakacak olarak kullanılması bu olumlu durumu ortadan kaldırmaktadır. Ülkemizde üretilen suni gübre yeterli olmadığı için ithal (Fas, Tunus, Cezayir gibi ülkelerden) etmekteyiz. Bu da maliyeti artırdığından çiftçilerimiz yeterince gübre kullanamamaktadır.
Gübre ihtiyacı, tabii gübrenin yakacak olmaktan kurtarılması ve gübre fabrikalarının artırılması ile karşılanabilir.
3.Tohum Islahı: Sulama ve gübre sorunu çözüldükten sonra verimi daha da artırmak için kaliteli tohum kullanılmalıdır. Ülkemizde kalite tohum üretme konusunda devlet üretme çiftlikleri ve tohum ıslah istasyonları çalışmalar yapmaktadır. Ancak kaliteli tohum ithali devam etmektedir.
4.Makine Kullanımı: Ürünün zamanında ekimi, hasadı ve yüksek verim için makine kullanımı şarttır. Ancak makine kullanımı yurdumuzda yeterli ölçüde gelişmemiştir. Sebepleri:
· Makine kullanıma elverişsiz alanların varlığı,
· Makine kullanımının ekonomik olmadığı küçül alanların varlığı,
· İş gücünün bazı bölgelerde daha ucuz olması,
· Makine fiyatlarının çiftçinin alım gücünün üstünde olması
5.Zirai Mücadele: Tarımdaki hastalıkların, yabani otların ve haşerelerin meydana getireceği üretim düşüklüğünü önlemek için ilaçlı mücadele şarttır. Zirai mücadelede daha çok ilaç kullanılmaktadır.
6.Toprak Bakımı: Tarla yağışlardan önce sürülmeli , yabancı otlardan arındırılmalıdır. Erozyona karşı korunmalıdır.
7.Toprak Analizi: Toprak analizleri ile en iyi verim alınabilecek ürün belirlenir. Ayrıca toprağın ihtiyacı olan mineraller tespit edilerek kullanılacak gübre belirlenir.
8. Destekleme Alımı ve Pazar: Verimi etkilemez. Üretim miktarını etkiler. Çiftçi ürettiği malı pazarda zarar etmeden satabilmelidir. Çiftçinin elverişsiz piyasa şartlarından olumsuz etkilenmemesi için devlet bazı ürünlerde destekleme alımı yapmaktadır (Destekleme alımı:Devletin çiftçinin malını belirli bir taban fiyat üzerinden alması olayıdır.) Destekleme alımı yapılan ürünler: Pamuk, tütün, Ş.Pancarı, buğday,çay, fındık, K.Üzüm, K.İncir, K.Kayısı, Haşhaş gibi dayanıklı ve sanayiye dayalı ürünlerdir.
***Destekleme alımı yapılan ürünlerin üretiminde dalgalanmalar az olur ve fiyatı sürekli artar.
9. Çiftçi eğitilmeli ve kredi desteği sağlanmalıdır.
TARIM ÜRÜNLERİ
TAHILLAR
· BUĞDAY: İlk yetişme döneminde (ilkbaharda) yağış ister. Olgunlaşma ve hasat döneminde kuraklık gerekir. Bu özelliğinden dolayı Karadeniz kıyılarında tarımı yapılamaz. Ayrıca düşük sıcaklılardan dolayı Doğu Anadolu Bölgesinin yüksek yerlerinde tarımı yapılamaz. Bunların dışında bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir.
Buğday üretimi iklimdeki karasızlıktan dolayı bazı yıllar artarken, bazı yıllar düşer. Üretimin en fazla olduğu bölgemiz İç Anadolu Bölgesidir(%31). İl olarak en fazla Konya,Ankara ve Adana’dır
· ARPA: Soğuğa ve sıcağa dayanıklıdır. Bundan dolayı buğdayın yetişebildiği her yerde yetişir. Ayrıca düşük sıcaklıktan dolayı buğdayın yetişemediği Doğu Anadolu’nun yüksek yerlerinde de tarımı yapılabilir. Üretim en fazla İç Anadolu Bölgesinde gerçekleşir.
· MISIR: Yetişme döneminde bol su ister. Bundan dolayı yurdumuzda sulama imkanı olan bütün her yerde tarımı yapılabilir. Yağ elde edilmeye başlandıktan sonra tarımı Akdeniz Bölgesinde hızla gelişmiştir. Bugün mısır üretimimizin yarısına yakını Akdeniz Bölgesinden elde edilir (Adana çevresi başta gelir). Üretimde 2. bölge Karadeniz Bölgesidir (Buğdayın yerine tarımı yapılmaktadır.) Bölge halkının temel besin maddesi olduğundan ticarette değeri yoktur.
· ÇELTİK (PİRİNÇ): Çeltik ilk çimlenme döneminde bol su ister. Hasat döneminde kuraklık gerekir. Yurdumuzun sıcaklık şartları çeltik tarımına elverişlidir. Fakat su sorunu vardır. Bu sebeple tarımı akarsu kenarlarında gelişmiştir. Çeltik tarım alanlarında sivrisinek çok geliştiğinden ekim alanları devletin kontrolündedir (yerleşim birimleri çevresinde tarımına müsaade edilmemektedir.
Üretimde en büyük paya sahip bölgemiz Karadeniz Bölgesidir. Başta Batı Karadeniz Bölümü gelir (Kastamonu, Sinop, Bolu, Düzce çevresi). Bölgede ayrıca Samsun, Amasya, Tokat , Çorum çevrelerinde de tarımı yapılır.
Üretimde ikinci bölge Marmara Bölgesidir. Başta Edirne olmak üzere, Tekirdağ, Kırklareli, Sakarya, Balıkesir, Bursa çevresinde tarımı gelişmiştir.
Akdeniz bölgesinde Amik ovası önemli çeltik ekim alanıdır.
Üretimimiz yeterli olmadığından ithal etmekteyiz.
· ÇAVDAR: Serin yayla iklimi ister. En fazla tarımı İç Anadolu Bölgesinde gelişmiştir.
BAKLAGİLLER
· NOHUT: İlk yetişme döneminde yağış ister. Hasat döneminde kuraklık gerekir. Yurdumuz iklim şartları genelde nohut tarımına elverişlidir. En fazla tarımı İç Anadolu Bölgesinde yapılmaktadır.
· MERCİMEK: Kuraklığa dayanıklı olduğu için en fazla tarımı G. Doğu Anadolu Bölgesinde gelişmiştir. Mercimek üretimimizin yarıdan fazlası bu bölgeden karşılanır (kırmızı mercimek). Üretimde ikinci bölgemiz İç Anadolu Bölgesidir(yeşil mercimek).
· FASULYE: Yurdumuzda sulama imkanı olan her yerde tarımı yapılabilir.
SANAYİ BİTKİLERİ
· TÜTÜN: Kıraç arazilerde yetişebilir. İlk yetişme döneminde su ister. Daha sonra mutlaka kuraklık olmalı. Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. Ancak kaliteli tütün yetiştirilmesi amacıyla ekim alanları devlet tarafından sınırlandırılmıştır.
Üretimde 1. Ege Bölgesidir ( Manisa, İzmir, Aydın, Muğla, Denizli ve Uşak çevresi). 2. G.Doğu Anadolu Bölgesi
3.Karadeniz Bölgesidir.
· ŞEKER PANCARI :Yurdumuzda tarımı 1925 yılında Uşak’ta başlamıştır (ilk fabrika Uşak’ta 1926 yılında kuruldu). Bugün fabrikaların kurulduğu her yerde tarımı yapılmaktadır. Belirli iklim ve toprak isteği yoktur. Sulama imkanı olan her yerde tarımı yapılabilir. Üretimde 1. İç Anadolu Bölgesidir.
**Ş.pancarı tarladan söküldükten sonra kısa bir süre sonra işlenmesi gerektiğinden tarımı fabrikalar çevresinde yapılır. Ayrıca pancar küspesi hayvan yemi olarak kullanıldığı için buralarda besi hayvancılığı da gelişmiştir.
***Kıyı bölgelerimizde tarımı yapılmaz. Sebebi buralarda daha fazla gelir getiren ürünlere öncelik verilmesidir.
· PAMUK: Alüvyal toprakları sever. Ayrıca yüksek sıcaklığa ihtiyaç duyar. Yetişme döneminde bol su, hasat döneminde kuraklık gerekir. Üretimde 1.Ege Bölgesi (kıyıdaki bütün çöküntü ovalarında),
2.Akdeniz Bölgesi (başta Adana olmak üzere Hatay, İçel, Antalya Çevresi),
3. G.Doğu Anadolu Bölgesidir. Ayrıca Doğu Anadolu Bölgesinde etrafı dağlarla çevrili çukur alanlarda tarımı yapılır(Iğdır, Malatya).
· ÇAY: Tropikal iklim bitkisidir. Bol ve düzenli yağış ister. Bulutlu gün sayısı fazla olmalıdır. Kışlar ılık geçmelidir. Yurdumuzda en iyi yetişme şartlarını Doğu Karadeniz Bölümünde bulmuştur. Bugün Rize başta olmak üzere Ordu’dan Gürcistan sınırına kadar olan kıyı kesimde tarımı yapılmaktadır. Yurdumuzda çay tarımı Cumhuriyetin ilanından sonra başlamıştır (1924). Çay tarımının tamamı Karadeniz bölgesindedir.
· HAŞHAŞ: Doğu Karadeniz kıyıları hariç bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. Ancak uyuşturucu elde edildiği için üretimi devlet kontrolündedir. Bugün başta Afyon olmak üzere Kütahya, Uşak, Denizli, Burdur, Isparta, Konya çevresinde tarımı yapılır. Gıda sanayisinde ve tıpta narkoz yapımında kullanılır.
· KETEN KENEVİR: Lifleri dokuma sanayisinde , ip ve halat yapımında kullanılır. Yurdumuz üretiminin tamamına yakınını Karadeniz Bölgesinde Batı Karadeniz Bölümü karşılar( Kastamonu başta gelir) . Kenevirden uyuşturucu elde edildiğinden üretimi devlet kontrolündedir.
YAĞ BİTKİLERİ
· AYÇİÇEĞİ: İlk yetişme döneminde su , hasat döneminde kuraklık ister. Bundan dolayı Doğu Karadeniz kıyıları hariç bütün bölgelerimizde sulama ile tarımı yapılır. Üretimde 1. Marmara Bölgesi (Ergene Bölümü- %74). 2. Karadeniz Bölgesi (Orta Karadeniz) 3. İç Anadolu Bölgesi’dir.
· ZEYTİN: Akdeniz iklim bitkisidir. Ancak Akdeniz Bölgesinde tarımı fazla gelişmemiştir. Daha fazla gelir getiren ürünlere öncelik tanınmasından dolayı. Bugün üretimde 1. Ege Bölgesi (Kıyı Ege Bölümündeki ova ve kenarlarında- Manisa, Aydın, İzmir, Muğla , Denizli çevresi). 2. Marmara Bölgesi-Güney Marmara kıyıları (en kaliteli sofralık zeytin bu bölgeden Gemlik çevresinden elde edilir). 3. Akdeniz Bölgesi (Antalya çevresi en fazla).
Ayrıca Doğu Karadeniz’de Çoruh vadi oluğunda (Artvin) ve G:Doğu Anadolu Bölgesi’nde G.Antep çevresinde tarımı yapılır.
Zeytinin devirli üretim özelliğinden dolayı; üretim bir yıl fazla , bir yıl azdır.
· SOYA FASULYESİ: Önceleri daha çok Doğu Karadeniz’de Ordu-Giresun çevresinde tarımı yapılırdı. 1982 yılından sonra yağ sanayisinde kullanılmaya başlanılınca tarımı Akdeniz Bölgesinde hızla gelişmiştir. Kısa sürede geliştiği için bölgede ikinci ürün olarak yetiştirilir. Adana başta olmak üzere İçel, Hatay çevresinde tarımı gelişmiştir. Türkiye üretiminin %90 ‘ını Akdeniz Bölgesi karşılar.
· YER FISTIĞI : Akdeniz iklim şartlarında iyi yetişmektedir. En fazla tarımı bu bölgede Adana çevresinde gelişmiştir(%91). Ayrıca G.Doğu Anadolu Bölgesinin batısında, Ege Bölgesi’nde Muğla , Aydın çevresi, G. Marmara Bölümü’nde Balıkesir, Çanakkale çevresinde tarımı yapılır. Çerez olarak tüketildiği gibi yağ da elde edilir.
· SUSAM: Sıcak iklim bitkisidir. Yurdumuzda başta Ege Bölgesi olmak üzere G.Doğu Anadolu Bölgesi, Akdeniz ve Marmara Bölgelerinde tarımı yapılır.
MEYVECİLİK
· ÜZÜM: Kışın –4oºC ye kadar dayanabilir. Bundan dolayı meyveler içinde yetişme alanı en geniş olanıdır. Üzüm üretiminde başta Ege Bölgesi ( Manisa, İzmir, Denizli ) gelir. 2. G.Doğu Anadolu Bölgesidir.
3. İç Anadolu Bölgesidir. Dünya kuru üzüm üretimde birinciyiz ve ihracat yapmaktayız.
· ELMA: Üzümden sonra yetişme alanı en geniş olan meyvedir. Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. Niğde, Nevşehir, Amasya, Tokat, Kastamonu, Bursa, Burdur, Isparta, Antalya önemli elma üretim merkezlerimizdir.
· İNCİR: Akdeniz iklim bitkisidir. Kış ılıklığı ister ve yaz kuraklığı ister. En fazla tarımı Ege Bölgesi’nde gelişmiştir (Başta Aydın gelir.) Üretimin %80 i bu bölgeden karşılanır. Ayrıca Akdeniz Bölgesi, G. Marmara ve G.Doğu Anadolu Bölgesinin batısı ile Karadeniz kıyılarında (D: Karadeniz kıyıları hariç) tarımı yapılabilir. Türkiye Dünya kuru incir üretiminde ilk sırada yer alır ve önemli ihracat ürünümüzdür.
· FINDIK : Anavatanı Türkiye’dir. En iyi yetişme şartları Karadeniz iklim bölgesidir. Yurdumuz üretiminin %90 ‘ını Karadeniz bölgesi karşılar. En fazla Ordu- Giresun olmak üzere Karadeniz kıyılarında tarımı yapılmaktadır. Ayrıca Marmara Bölgesinde Sakarya çevresinde tarımı yapılır. Türkiye dünya fındık üretiminde ve ihracatında ilk sırada yer alır (%60-70).
· ANTEP FISTIĞI: En iyi yetişme şartlarını G.Doğu Anadolu Bölgesinde bulmuştur (% 90). Başta G.Antep ve Ş.Urfa gelir. Ayrıca Akdeniz ve Ege Bölgelerinde çitlembik ağaçlarının aşılanması ile de tarımı yapılabilmektedir. Önemli ihracat ürünümüzdür.
· TURUNÇGİLLER(Narenciye): (Portakal , mandalina, limon , greyfurt ve turunç)
Tropikal iklim bitkisidir. Yurdumuzda tarımı en fazla Akdeniz Bölgesinde gelişmiştir (%88) . Antalya başta olmak üzere bütün Akdeniz kıyılarında tarımı yapılabilmektedir. Ayrıca Ege Bölgesinde İzmir’e kadar olan güney kıyılarında, G.Marmara Bölümünün soğuktan korunmuş kıyılarında, Doğu Karadeniz Bölümünde Rize çevresinde ve G.Doğu Anadolu Bölgesinin batısında tarımı yapılmaktadır.
*** Ege Bölgesinde kıyıdan 200 km içerilere kadar tarımı yapılabilmektedir. Sebebi bölgede dağların kıyıya dik uzanması sonucu deniz etkisinin iç kesimlere kadar sokulabilmesidir.
*** Doğu Karadeniz Bölümünde yetiştirilebilmesi kış ılıklığı ile ilgilidir.
· MUZ: Tropikal iklim bitkisidir. Yurdumuzda Akdeniz Kıyılarında tarımı yapılabilmektedir. Bugün tarımı daha çok Alanya – Anamur arasında gelişmiştir.
· KAYISI: Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. En fazla tarımı D.Anadolu Bölgesi’nde Malatya-Elazığ çevresinde gelişmiştir.
· BADEM : Kıraç arazilerde yetişebilmektedir. Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilmektedir. En fazla İç Anadolu Bölgesinde Niğde –Nevşehir çevresinde gelişmiştir.
SEBZECİLİK: Sebzeler çok fazla su isterler. Yurdumuzda sebze yetiştiriciliği en fazla Akdeniz Bölgesinde gelişmiştir. Bu bölgeyi Ege ve Marmara Bölgeleri takip eder. En az geliştiği bölgemiz D.Anadolu bölgesidir. Sebebi yaz mevsiminin çok kısa sürmesidir. Ayrıca İç Anadolu Bölgesinde de sulama yetersizliğinden dolayı sebze tarımı gelişmemiştir.
*** Sebze tarımı seracılık faaliyetleri ile Akdeniz ve Ege Bölgelerinde bütün yıl yapılabilmektedir. Seracılığın buralarda gelişme sebepleri; kışların ılık geçmesi ve güneşli gün sayısının fazla olmasıdır.
YUMRULU BİTKİLER
· PATATES: Alüvyal ve kumlu topraklarda iyi yetişir. Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. En fazla tarımı İç Anadolu Bölgesinde gelişmiştir( Nevşehir). Ayrıca Ödemiş-İzmir, Sakarya, Trabzon, Erzurum diğer önemli patates üretim merkezlerimizdir.
· SOĞAN-SARMISAK: Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. Bursa –Karacabey önemli soğan üretim merkezi iken Kastamonu da sarmısakta önemli merkezimizdir.
Tarımın bir kolu olan hayvancılık ; ekonomik değeri olan hayvanların yetiştirilmesi, çeşitli şekillerde yararlanılması ve pazarlanmasıolayıdır. Kırsal kesimlerde hayvancılık tarımın sigortası durumundadır. İklimdeki karasızlıkların tarımı olumsuz yönde etkilemesinden dolayı. Tarım hayvancılık birbirini destekler. Örnek : Şeker fabrikaları çevresinde besi hayvancılığının gelişmesi.
Doğu Anadolu Bölgesinde iklim ve yer şekillerinin tarımsal faaliyetleri olumsuz etkilemesinden dolayı bölgede birinci ekonomik faaliyet hayvancılıktır.
Türkiye hayvan varlığı fazla olan bir ülkedir. Ancak hayvanlarımızın et, süt, yumurta, yapağı verimleri düşüktür.
HAYVANCILIĞIMIZI GELİŞTİRMEK İÇİN;
· Hayvan soyları iyileştirilmeli(ıslah edilmeli): Yerli ırklar et-süt verimi yüksek olan ırklarla melezleştirilmeli veya iyi cins hayvan ithal ederek sayısını artırmalıyız. İyi cins hayvan yetiştirmek amacıyla Cumhuriyetin ilk yıllarında çalışmalar başlatılmıştır. İyi cins hayvan yetiştiren çiftliklere hara denir. Örnek : Bursa-Karacabey, Eskişehir-Çifteler.
· Mera hayvancılığı yerine ahır hayvancılığı geliştirilmeli: Mera hayvancılığı otlaklarda yapılan hayvancılık şeklidir. Masrafsızdır. Ancak verim düşüktür. Bundan dolayı yem kullanımı fazla olan , fakat verimi yüksek olan ahır hayvancılığına önem verilmelidir.
· Otlaklar korunmalı: Otlaklarımız tarımda makinalaşma ile sürekli olarak daralmaktadır. Ayrıca otlaklarda aşırı otlatma sonucu otlaklar bozulmaktadır. Bu olumsuzluklar sonucunda hayvanlarımız yeterince beslenememektedir. Hayvancılığı geliştirmek için bu olumsuz durumlar önlenmeli.
· Yem üretimi artırılmalı.
· Erken kesim önlenmeli (süt kuzu-süt dana)
· Salgın hastalıklarla mücadele edilmeli
· Çiftçi eğitilmeli ve kredi desteği sağlanmalı.
*** Türkiye’de genelde mera hayvancılığı gelişmiştir. Bundan dolayı hayvancılımızın coğrafi dağılışında daha çok iklim etkilidir. Ayrıca et ve süt üretimi de iklimin etkisi altındadır.
HAYVANCILIĞIMIZIN COĞRAFİ DAĞILIŞI:
BÜYÜK BAŞ HAYVANCILIK: (Sığır, at, eşek, katır, deve)
· İNEK:Büyük baş hayvanlar içinde en fazla sığır(inek, öküz ,dana, manda) yetiştiriciliği vardır. Sığırlar içinde de en fazla inek yetiştirilmektedir. Bütün bölgelerimizde inek yetiştiriciliği vardır. Ama en fazla Karadeniz Bölgesinin kıyı kesimi ile Doğu Anadolu Bölgesinde Erzurum-Kars Bölümünde gelişmiştir. Karadeniz Bölgesinde gelişmesi yağışların fazla olmasından dolayı çayırların fazla olmasıdır. Erzurum-Kars bölümünde gelişmesi yaz yağışlarıyla oluşan gür ot ve çayırlıklardır. İnek yetiştiriciliği ayrıca şeker fabrikaları çevresinde de gelişmiştir. Ş.Pancarı küspesinin hayvan yemi olarak kullanılmasından dolayı.
· MANDA: Bol sulu bataklık ve göl kenarlarında beslenir. Yurdumuzda başta Karadeniz Bölgesi kıyı kesimi olmak üzere G.Marmara Bölümünde yetiştiriciliği yaygındır. Et kalitesi düşük olduğundan yetiştiriciliği fazla gelişmemiştir.
*** Büyük baş hayvancılık batı bölgelerimizde ahır hayvancılığı şeklinde gelişmiştir.
KÜÇÜK BAŞ HAYVANCILIK
1. KOYUN: Bozkırların hayvanıdır. Hafif dalgalı düzlüklerde iyi yetişir. Türkiye’nin iklim şartları genelde koyun yetiştiriciliğine elverişlidir. Düşük sıcaklık sebebiyle Doğu Anadolu Bölgesinin doğusunda yetiştiriciliği gelişmemiştir. Ayrıca Doğu Karadeniz Bölümünün kıyı kesiminde yüksek nem ve gür çayırlardan dolayı koyun yetiştirilmez. En fazla koyun yetiştiren bölgemiz İç Anadolu’dur. Bozkırların geniş alan kaplamasından dolayı. Doğu Anadolu Bölgesi (batısı) ve G.Doğu Anadolu Bölgeleri de koyun yetiştiriciliği gelişmiştir.
Koyun Türleri:
· Kıvırcık: Soğuğa dayanıklı değildir. Et verimi yüksektir. Marmara ve Ege Bölgelerinde yetiştirilir.
· Dağlıç: Ege ve İç Batı Anadolu’da yetiştirilir.
· Karaman: Ege, İç, Doğu ve G.Doğu Anadolu Bölgelerinde yetiştirilir.
· Sakız ve Merinos: G.Marmara Bölümünde yetiştirilir. Merinos yünü için yetiştirilmektedir.
2. KIL KEÇİSİ: Dağlık bölgelerin hayvanıdır. Ağaçların filizlerini yemek suretiyle beslenir. Ormanlara zarar verdiği için sayılarının azaltılması yoluna gidilmektedir. En fazla Akdeniz Bölgesi ile Doğu Anadolu Bölgelerinde yetiştirilir.
3. TİFTİK KEÇİSİ (Ankara Keçisi): Tiftiği için yetiştirilmektedir. Yurdumuzda Ankara- Konya çevresi ile G.Doğu Anadolu Bölgesinde Siirt çevresinde yetiştirilmektedir.
***Sağılan ve kesilen hayvan sayısı az; üretilen süt ve et miktarı fazla ise orada Büyük baş hayvancılık (inek yetiştiriciliği) gelişmiştir. Sağılan ve kesilen hayvan sayısı fazla iken ; üretilen et ve süt miktarı az ise Küçük baş hayvancılık gelişmiştir( Koyun yetiştiriciliği).
KÜMES HAYVANCILIĞI:( Tavuk , horoz, hindi, kaz, ördek)
Kümes hayvancılığı bütün bölgelerimizde yapılabilmektedir. Ama en fazla Marmara ve Ege Bölgelerinde gelişmiştir. İstanbul, İzmir, Manisa, Balıkesir, Ankara gibi büyük kentler çevresinde gelişmiştir.
ARICILIK: Bal, bal mumu, polen ,arı sütü elde etmek için arıcılık bütün bölgelerimizde yapılabilmektedir. En fazla Ege ve Doğu Anadolu Bölgelerinde gelişmiştir. Muğla, Manisa,İzmir, Balıkesir,Çanakkale, Ağrı, Erzurum, Hakkari, Rize (Anzer yöresinin balları çok ünlüdür.), Artvin, Ordu önemli bal üretim merkezlerimizdir.
İPEK BÖCEKÇİLİĞİ: İpek böceği yetiştirme ve kozasından ipek elde etme faaliyetidir.Dut yaprağı yemek suretiyle beslenir. En fazla G.Marmara’da gelişmiştir. Bursa, Balıkesir, Bilecik çevresinde çok gelişmiştir. İpekli dokumada ise Bursa-Gemlik-İstanbul gelişmiştir.
BALIKÇILIK: Yurdumuzun etrafı denizlerle çevrili, birçok akarsu ve tatlı su gölümüz olmasına rağmen balıkçılık gelişmemiştir.
Balıkçılığın Gelişmemesinin Sebepleri:
· Denizlerimizin balık bakımından zengin olmaması.
· Açık deniz (Okyanus) balıkçılığının yapılmayışı.
· Taşıma ve depolama imkanlarının yetersizliği.
· Zararlı avlanma yöntemlerinin uygulanması (dinamit patlatma, trol avcılığı gibi)
· Denizlerimizdeki kirlenmenin önlenememesi.
Türkiye’de Balık Üretiminin Denizlere Göre Dağılışı:
1. Karadeniz % 67
2. Ege Denizi % 13
3. Marmara Denizi % 11
4. Akdeniz % 9
***Bodrum kıyılarında sünger avcılığı gelişmiştir.
***Japonya ve Norveç’te balıkçılık çok gelişmiştir. Sebepleri : Okyanus akıntılarının karşılaşım alanında olması, iklim ve yer şekillerinin tarımı olumsuz yönde etkilemesidir.
O R M A N C I L I K
Türkiye topraklarının %26 oranındaki bölümü orman rejimi altındadır. İyi vasıflı, verimli ormanların kapladığı alan yalnızca %13 gibi çok düşük bir miktarı oluşturmaktadır.
Türkiye’de ormanların dağılışında en fazla yağış miktarı etkilidir. Yağışların fazla olduğu kıyı bölgeler orman bakımından da zengindir. Doğu Karadeniz kıyıları hariç tahrip edilen ormanların kendini yenilemesi yurdumuzun bir çok yerinde zordur.
Ormanlarımızın Coğrafi Bölgelere Göre Dağılış Oranları:
1. Karadeniz Bölgesi %25
2. Akdeniz Bölgesi %24
3. Ege Bölgesi % 17
4. Marmara Bölgesi %13
5. Doğu Anadolu Bölgesi %11
6. İç Anadolu Bölgesi %7
7. G.Doğu Anadolu Bölgesi %3
Ülkede ormancılık sektöründe kamu ve özel kesim olarak yılda ortalama 29 milyon metreküp dolayında odun imalatı yapılmaktadır. Bunun yaklaşık % 68'i yakacak odun olarak kullanılmaktadır. Yurtiçi arz açığının kapatılması için 1985 yılından bu yana her yıl önemli miktarlarda odun ithalatı yapılmaktadır.
ORMANLARIN FAYDALARI
· Ormanların toz emici özelliği vardır.
· Ormanların gürültüyü azaltıcı özelliği vardır.
· Erozyonu ve sel oluşumunu önler.
· Ormanlar; bir ısı tamponu gibi görev yapar. Sıcağı ve soğuğu dengeler. Yaz sıcaklığını 5-8.5 ºC azaltırken, kış sıcaklığını da 1.5-2.8 ºC arttırır. Kuru havalarda bile havanın nemini sabit tutar.
· Ormanlar; birçok yabani hayvan ve kuşların yanı sıra, çeşitli yiyecekleri barındırması nedeniyle besin kaynakları açısından önemli bir ortamdır.
· Ormanlar biyolojik dengeyi korur. Yapraklı ağaçlardan meydana gelen bir bir bölgede 50 kuş türü yaşayabilir.
· Ormanlar; ağaçsız bir alana göre 8 kat fazla humus oluşturur ve toprak canlılarının yaşamasına olanak sağlar.
· Ormanlar; egsoz ve benzeri zehirli gazları, kirli suları filtre ederek temizler.
· Oksijen üretir. Ülkenin akciğeridirler.
Orman ürünleri, Asli Orman Ürünleri ve Tali Orman Ürünleri olmak üzere 2 kategori altında toplanmaktadır.
ASIL ORMAN ÜRÜNLERİ
Tomruk ,Tel ve Maden Direği ,Sanayi ve Kağıtlık Odun, Lif- Yonga Odunu Yakacak Odun gibi.
TALİ ORMAN ÜRÜNLERİ
Reçine, Çıra ,Sığla yağı ,Defne ,Şimşir Kök Odunu ,Kekik ,Ada Çayı ,Çam Fıstığı, her çeşit bitki soğanı ,Mantarlar, Kozalak gibi.
ORMANLARIN KORUNMASI:
· Orman yangınları önlenmeli .
· Orman içinde ulaşımın çabuk sağlanabilmesi için yollar yapılmalı.
· Eğitilmiş yangın söndürme ve haberleşme ekipleri bulundurmak.
· Yangınların yayılmasını önlemek için yer yer boşluklar bırakmak.
· Kaçak kesimler önlenmeli.
· Orman içinde hayvan otlatmamak (kıl keçisi).
· Yakacak olarak odun kullanımı azaltılmalı.
· Orman köylerine yeni iş ve geçim kaynakları oluşturulmalıdır.
MADENLER
Türkiye madenler bakımından zengin bir ülkedir. Ayrıca bazı madenler bakımından dünyanın önemli ülkeleri arasındadır. Türkiye'nin madenlerinin tamamı henüz belirlenmemiştir. Her yıl yeni maden yataklarının bulunması bunun kanıtıdır.
Ülkemizin madenciliğinin şu andaki üretimi, tümüyle kendi endüstri kuruluşlarımızın gereksinimine yönelik değildir. Bir kısmı ham olarak ya da yarı işlenmiş halde dışarı satılmaktadır.
Bir madenin işletilmesinin karlı olabilmesi için; "cevher oranı" Yedekleriyle birlikte belirtilen miktarı fazla olmalıdır.
Anadolu, madenciliğin eskilere dayandığı bir yerdir. Ancak cumhuriyetin ilanından sonra kurulan maden teknik ve arama (M.T.A) enstitüsü, madenciliğimizi ciddi biçimde ele alınmasına yönelik olan bir kuruluştur. Bu kuruluş, arama çalışmaları gerçekleştirirken yine cumhuriyet döneminde kurulan ETİBANK, işletme ve pazarlama işlerini yürütmeye başlamıştır. Bu devlet kuruluşlarından başka, özel sektör kuruluşları da bulunmaktadır.
DEMİR
Türkiye'nin birçok yerinde çıkarılan bir madendir. Demir çıkarımının %80'ini Doğu Anadolu bölgesi içerisinde kalan Divriği sağlar. Balıkesir'de Eymir ve Çarmık, Ege Bölgesinde Ayazmand ve Torbalı, Kahramanmaraş ile Kayseri arasında Faraşa ve Karamadazı, Sivas Hekimhan arasında Hasan çelebi ve Doğu Marmara'da Çamdağı, önemli demir alanlarıdır. Demir, endüstride en çok kullanılan maden cevheridir. Bu nedenle demir-çelik endüstrisinde ana maddedir.
KROM
Sert, paslanmaz ve iyi parlatılan bir madendir. Kaplamacılık ve çelik yapımında yaygın olarak kullanılır. Türkiye'de yaygın olarak çıkarılan madenlerden biride kromdur. En zengin krom yatakları; Elazığ'da Guleman, Batı akdenizde (fethiye, marmaris arasında) Dalaman havzası, Kütahya ile Bursa arası ve Eskişehir'in doğusundaki Seyitgazi'de yer alır. Adana'nın kuzeyindeki Akdağ yöresinde de yeni krom yatakları bulunmuştur. Akdağ krom yatakları, Dünyanın en zengin yataklarıdır. Türkiye, krom çıkarımında dünyada 3. sıradadır. Türkiye, çıkardığı kromu büyük ölçüde cevher olarak satmaktadır. Bu nedenle çıkarımını dış taleplere bağlı olarak ayarlamaktadır.
BAKIR
Kolay işenen bir madendir. Elazığ'da maden (Ergani bakır işletmeleri), Artvin'de Murgul (Göktaş) ve Kastamonu'da Küre bakır çıkartılan yerlerdir. Rize Çayeli'de yeni bakır yatakları bulunmuştur.
BOR
Kullanım alanı yaygın olan bu maden,boraks ve asitborik elde edilmesi bakımından da önemlidir. Balıkesir'de Sultançayırı ve Bigadiç Eskişehir'de Seyitgazi ve Kütahya çevresi önemli çıkarım alanlarıdır. Türkiye, bor minarellerinde dünyanın en zengin ülkesidir.
BOKSİT
Konya'nın Seydişehir ilçesi ile Antalya'nın Akseki ilçesinde çıkarılır. Bu iki çıkarım alanı da Antalya bölümünde yer alır. Alüminyumun hammaddesidir.
KÜKÜRT
Isparta'nın Keçiborlu ilçesi ile Denizli'nin Sarayköy ilçesinde bulunmaktadır.
MANGANEZ
Zonguldak'ın Ereğli ve Artvin'in Borkça (Göktaş) çevrelerinde çıkartılır. Denizli Tavas'ta yeni yatakları bulunmuştur
CİVA
İzmir'in Ödemiş ve Karaburun, Konya'nın Sarayönü çevresinde ve ayrıca Niğde civarlarında çıkartılır.
TUZ
Çeşitli yollarla elde edilen bir doğal kaynaktır. Kayatuzu olarak çıkartıldığı gibi, deniz suyundan ve açık işletme olarak Tuz gölünden de elde edilir. En fazla tuz üretimi İzmir'deki Çamaltı tuzlasında, deniz suyundan elde edilir. Çankırı, Erzurum, Kars, Nevşehir, Kırşehir, Yozgat ve Konya'da işletilmektedir.Türkiye, birçok madende zengin bir ülkedir. Bu madenlerden bazıları turistlik eşya yapımında önem taşır. Lületaşı (Eskişehir'de) ve oltutaşı (Erzurum'da) bu özellikte olanların en önemlileridir.
TAŞ KÖMÜRÜ (Maden kömürü):
Yurdumuzda tüketilen enerji kaynakları arasında taş kömürünün önemli bir yeri vardır. Ayrıca demir-çelik ve kimya sanayiilerinin önemli ham maddesidir. Başlıca taş kömürü yataklarımız; Zonguldak ve çevresindedir. Burası Türkiye'nin tek maden kömürü havzasıdır. Bir milyon tonu aşan rezervi vardır.
LİNYİT
Yaygın olarak hemen her bölgemizde çıkarılır. Ege bölgesi linyitleri oldukça kalitelidir. Manisa'da Soma, Kütahya'da Tavşanlı, Tunçbilek ve Değirmisaz, Amasya'da Çeltek ve Erzurum en önemli çıkarım yerleridir. Kahramanmaraş'ın Elbistan, Muğla'nın Yatağan linyitlerinin kalori değeri düşüktür. Bu nedenle termik santrallerde kullanılır.
PETROL
Günümüzde önemli bir enerji kaynağı olan petrol, aynı zamanda kimya sanayiinin de ham maddesidir. Yurdumuzdaki petrol yatakları fazla zengin değildir. Mevcut petrol yataklarımız daha çok Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Batman, Siirt ve Diyarbakır'dadır. Adıyaman, Şanlı Urfa ve Mardin'de de petrol yatakları vardır. Üretilen petrol, ihtiyacımızın çok az bir kısmını (1/7) karşılamaktadır. Geri kalan kısmını dışardan karşılamaktayız.
Yurdumuzda ham petrolün arıtılması için rafineriler kurulmuştur. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde üretilen ham petrolün bir kısmı Batman Rafinerisine, bir kısmı da Batman-İskenderun boru hattı ile Dörtyol'a gönderilmektedir. Buradan da tankerlerle Ataş, İzmir ve İzmit rafinerilerine taşınmaktadır. İskenderun Körfezi ile Kırıkkale arasındaki petrol boru hattı ile de Kırıkkale Rafinerisine ham petrol aktarılmaktadır. Ayrıca Türkiye-Irak boru hattı ile Irak petrollerinin bir kısmı Yumurtalık Limanı'na taşınmaktadır. Bu taşımacılıktan Ülkemiz önemli bir gelir sağlamaktadır. Azerbaycan petrolünün de yapılacak boru hattı ile İskenderun Körfezi'ne getirilmesi planlanmaktadır. Yurdumuzda petrol aramalarına hızla devam edilmektedir.
Türkiye'de su gücünden elde edilen elektrik enerjisi üretimi her geçen gün artmaktadır. Barajlara dayalı elektrik üreten pek çok hidroelektrik santralimiz vardır. Bunların başlıcaları; Atatürk, Karakaya, Keban, Hasan Uğurlu, Demirköprü, Hasan Polatkan, Oymapınar ve Hirfanh hidroelektrik santralleridir. Bunların yanında yapımı devam eden hidroelektrik santrallerimiz de vardır.
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ile Fırat ve Dicle üzerinde 21 baraj, 17 hidroelektrik santrali yapımı öngörülmektedir. Bu proje ile elde edilecek hidroelektrik enerji, Türkiye'deki mevcut hidroelektrik enerjiden çok daha fazla olacaktır.
Ayrıca, Denizli yakınlarında Sarayköy'de yüksek sıcaklıktaki su buharından enerji elde edilmektedir. Bu tür enerjiye "Jeotermal enerji" denir. Birçok yerinde çeşitli sıcaklıkta termal kaynaklar bulunan yurdumuz, bu enerji kaynağı açısından da şanslı görülmektedir. Yine yurdumuzun çeşitli yerlerinde güneş enerjisinden ısı enerjisi olarak yararlanılmaktadır. Yurdumuzda doğal gazdan da faydalanılmaktadır. Bir miktar yerli üretimin yanı sıra Rusya Federasyonu'ndan borularla, Cezayir'den de deniz yolu ile doğal gaz getirilmektedir. Özellikle büyük kentlerimizde daha çok kışın ısınmada kullanılan doğal gaz, hava kirliliğini de büyük ölçüde önlemektedir.
SANAYİ
Yurdumuzda, büyüklü küçüklü pek çok sanayi kolu vardır. Bunların birçoğu Cumhuriyet Döneminde kurulmuştur. Dolayısıyla bu alanda çalışan nüfusumuzun sayısı da her geçen gün artmaktadır.
Çok yakın bir zamana kadar, ihracatımızda tarım ürünleri en önemli payı oluştururken bugün, sanayi ürünlerinin payı, tarım ürünlerini çok geride bırakmıştır. Ancak bu durum, tarım ürünlerimizin miktar olarak azaldığı anlamına gelmez. Aksine, modern tarım metotlarıyla yurdumuzda, birim alandan elde edilen üretim miktarı artmıştır.
Türkiye'de en yaygın sanayi kuruluşları, ham maddesini tarım ürünlerinin oluşturduğu fabrikalardır. Bunların bir kısmını besin sanayii oluşturur. Bu kuruluşların başlıcaları; un, bitkisel yağ, konserve ve şeker fabrikalarıdır.
Modern un fabrikalarımızın çoğu İç Anadolu Bölgesi'nde bulunur. Konservecilik, en çok Marmara Bölgesi'nde gelişmiştir. Bitkisel yağ fabrikaları da daha çok Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde, şeker fabrikaları ise yurdumuzun birçok yerinde kurulmuştur.
Türkiye çok miktarda pamuk üreten bir ülke olması nedeniyle pamuklu dokuma sanayii de çok gelişmiştir. Adana, Antalya, İzmir, Aydın, Nazilli, Manisa, Kayseri, Malatya. I illimi ve Bursa, pamuklu dokuma sanayiinin önemli merkezleridir. Yönlü dokuma fabrikalarımız daha çok İstanbul, Hereke, Bursa, İzmir ve Uşak'ta bulunmaktadır. Bursa, ayrıca ipekli dokumacılığın da merkezidir. İstanbul, İzmir, Ankara giyim sanayiinin gelişme gösterdiği en önemli merkezlerdir. Karabük, Karadeniz Ereğlisi, Kırıkkale ve İskenderun'da bütün sanayi kollarna demir-çelik ve daha başka yan ürünler üreten fabrikalarımız bulunmaktadır.
Petrol rafinerilerimiz ise, İzmit, Mersin (Ataş), İzmir, Batman ve Kırıkkale'dedir. Otomotiv sanayii daha çok Bursa, İstanbul ve İzmir'de gelişmiştir. Kağıt sanayii merkezleri; İzmit, Çaycuma, Taşköprü, Çay, Taşucu, Dalaman ve Aksu'dur. Çinicilik ve porselen merkezi ise Kütahya'dır. İstanbul ve Gölcük, gemi yapım merkezleridir. Petrokimya sanayii ise İzmit ve İzmir'de kurulmuş ve gelişmiştir.
Bunların yanında, azot, gübre, sigara, plastik, ilaç, boya, halı, çimento, cam ve savaş malzemeleri ile daha başka ürünler üreten sanayi kuruluşlarımız da bulunmaktadır.
Yurdumuz, otomotiv sanayinde gelişmiş bir ülkedir.
ULAŞIM
Bir ülkede, ulusal birliğin sağlanmasında, ülkenin savunulmasında ve ekonominin gelişmesinde ulaşımın rolü çok büyüktür. Ulaşım, ekonomik kaynakların iyi bir şekilde işletilmesi ve değerlendirilmesinde de etkilidir.Cumhuriyet Dönemi'nde artan nüfusumuz ve gelişen ekonomimize paralel olarak, ulaşım alanında bazı çalışmaların yapılmasına gereksinim duyulmuştur. Bu amaçla, kara ve demir yolu yapımına hız verildi. Deniz ve hava ulaşımı önem kazandı. Çünkü kara yollan, demir yollan, deniz ve hava yolları olmadan ulaşım gerçekleştirilemez ve bir ülke kalkınamaz. Bu bakımdan yollar, ülkenin can damarlarıdır.
Karayollarımız
Başlıca karayollarımız
Yurdumuzda, yük ve yolcu taşınmasında, en büyük pay kara yollarımıza düşmektedir. Bugün, ülkemizde gelişmiş bir kara yolu ağı vardır. Özellikle büyük yerleşme birimleri düzgün yollarla birbirine bağlanmıştır.
Ege, Marmara. iç Anadolu ile Güneydoğu Anadolu bölgelerimiz yeryüzü şekilleri bakımından kara yolu yapımına daha elverişlidir. Buna karşılık Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde dağların kıyı boyunca uzanması, Doğu Anadolu Bölgesi'nin engebeli bir yapıya sahip olması, yol yapımını zorlaştırmaktadır. Buralarda yollar, mevcut vadi ve ovalardan geçirilmekte, geçit vermeyen yerlerde ise tüneller açılmaktadır.
Bazı bölgelerimizdeki elverişsiz koşullara karşın yurdumuz, konumu bakımından özellikle kara ulaşımında büyük gelişmeler göstermiştir. Avrupa ülkelerini, zengin petrol kaynaklarına sahip Orta Doğu ülkelerine bağlayan kara yollarımızda trafik, her geçen gün artmaktadır. İstanbul Boğazı üzerinde bulunan Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprüleri, kara yolu ulaşımındaki gelişmeye büyük katkıda bulunmaktadır. En işlek kara yolu, Edirne-İstanbul-Ankara-Adana-Hatay arasında uzanır. Bu yol Avrupa ile Orta Doğu ülkelerini birbirine bağlar. Ayrıca İstanbul-Bursa-İzmir arasındaki kara yolu da oldukça işlektir.
Demiryollarımız
Özellikle yük taşımacılığında demir yollarımız önemli bir yere sahiptir. Uzun mesafelerde yük ve yolcu taşınmasında, kara yolundan daha ucuz olması nedeniyle demir yolları tercih edilmektedir. Bu yollarımızla daha çok maden cevherleri, büyük makineler ve şeker pancarı gibi ağır yük taşınmaktadır.
Cumhuriyetin ilan edildiği yıllarda, ülkemizde mevcut demir yollarının büyük bir bölümü yabancıların elindeydi. Devlet Demir Yollan Genel Müdürlüğü kurularak yeni demir yolu yapımına gidildi. Ayrıca yabancıların elindeki demir yolları millileştirildi. Bu gelişmelere rağmen, bugün ülkemizdeki demir yolları, henüz yeterli değildir. Demir yollarımızın modernleştirilmesi çerçevesinde Ankara-İstanbul arasında elektrikli tren seferleri başlamıştır.
Denizyollarımız
Deniz yollan, daha çok uluslar arası ticarette önem taşımaktadır. Üç tarafı denizlerle çevrili olan yurdumuzda deniz ulaşımını gerçekleştiren doğal limanlarımız olduğu gibi dalgakıranlarla korunmuş yapay limanlarımız da vardır.
Cumhuriyetten önceki dönemde, limanlarımız arasında ulaşımı gerçekleştiren gemilerin pek çoğu ve deniz ticareti, yabancıların elinde idi. Lozan Antlaşması ile limanlarımız arasındaki taşıma hakkı, sadece Türk gemilerine verildi. Buna kabotaj hakkı denir. Bu hak, 1 Temmuz 1926 yılında yürürlüğe girdi.
Deniz yollarıyla ulaşım, Denizcilik Bankası Türk Anonim Ortaklığının kurulması ile gelişme gösterdi. Mevcut limanlar geliştirildi ve bunlara yenileri eklendi. Bu sayede ülkemiz, modern bir filoya sahip oldu. Bugün, bazı Türk firmaları, uluslar arası deniz taşımacılığında da söz sahibi olmaya başladı.
Yük ve yolcu trafiği bakımından Türkiye'deki en işlek limanlar; İstanbul, İzmit, İzmir, Mersin, İskenderun ve Samsun'dur.
Havayollarımız
Ülkemizde hava ulaşımı, giderek gelişme göstermektedir. Özellikle yolcu taşımacılığında hava yollan tercih edilmektedir.
Yurdumuzda bugün hava yolu ulaşımı, Türk Hava Yollan ve bazı özel şirketlerce sağlanmaktadır. Büyük kentlerimiz arasında günlük uçak seferleri yapılmaktadır. Ayrıca önemli turizm merkezlerimiz de hava yolu ile birbirine ve yurt dışına bağlanmıştır.
Cumhuriyet Döneminde; hava alanlarımız, güvenli iniş ve kalkışlar için teknik araçlarla donatılmış, hava filomuz yeni ve modern uçaklarla desteklenmiştir. Yurt içi ye yurt dışı hava bağlantılarının en önemli merkezleri; Ankara'daki Esenboğa, İstanbul'daki Atatürk, İzmir'deki Adnan Menderes ve Antalya'daki Antalya hava limanlarıdır. Bunlar her tip uçağın iniş ve kalkışına elverişlidir. Yurdumuzdaki hava alanı sayısı giderek artmaktadır. Türk Hava yolları; Avrupa, Kuzey Amerika, Orta Doğu, Orta Asya ve Uzak Doğu ile Kuzey Afrika ülkelerine düzenli seferler yapmaktadır.
Bir ülkede kara, deniz ve hava yollarının sıklığı, uzunluğu ve niteliği ile bu yollardaki taşıtların çokluğu, o ülkenin ekonomik gelişme derecesini ortaya koymaktadır. Ülkemiz de ekonomik gelişmesine paralel olarak bu alanlarda gelişme göstermektedir. Ancak kara yollarındaki trafiğin gün geçtikçe yoğunlaşması, birtakım trafik sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Bu bakımdan, kara yollarındaki taşıtların hareketlerini kolaylaştırmak ve en önemlisi trafik kazalarını önlemek için bazı uygulamalara gidilmiştir. Üst ve alt geçitler ile otoyolların yapılması bu çalışmalardandır. Böylece hem zaman kaybı hem de kazalar büyük ölçüde önlenmeye çalışılmaktadır. Bütün bu çalışmalara rağmen, yurdumuzda yine de çok sayıda trafik kazası olmakta ve pek çok yurttaşımız yaşamını yitirmekte veya sakat kalmaktadır. Ayrıca büyük ölçüde maddi zarar olmaktadır.
Kara yollarında sık görülen trafik kazalarının başlıca nedenleri; aşırı hız, trafik kurallarına uymama, uykusuz ve içkili araç kullanmadır. Bu kazalara; yayaların trafik kurallarına uymamaları, dalgınlıkları ve yolun taşıtlara ayrılan bölümünden gitmeleri de neden olmaktadır. Özellikle çocukların yollarda oynamaları, taşıtların arkasından koşmaları veya hareket halindeki taşıtlara asılmaları kazalara yol açmaktadır. Bütün bu dikkatsizlikler, bir anda istenmeyen sonuçları doğurur, toplumu tamiri mümkün olmayan zararlara sokar. Bu bakımdan gerek yayalar, gerekse araç sürücüleri, trafik kurallarına uymalı ve istenmeyen sonuçlara neden olmaktan kaçınmalıdırlar.
Trafik kazalarında ilk yardımın önemi büyüktür. Kazalardaki ölümlerin ve sakat kalmaların en büyük nedenlerinden biri, ilk yardım uygulamalarının bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, ilk yardımın zamanında uygulanmaması da ölüm oranını artırmaktadır. Kazalarda ilk yardımın kısa sürede ve etkin bir şekilde yapılmasıyla kurtarılacak hayat sayısı da artacaktır. Kaza geçiren kişinin yanlış taşınması gibi uygulamalar kazazedeye yarardan çok zarar verebilir. Yanlış uygulamaları önlemek için yapılması gerekenleri, kısaca şöyle sıralayabiliriz:
Olası bir panik önlenmeli, yaralının çevresinde kalabalığın oluşmaması sağlanmalıdır.
Yaralının solunumu kontrol edilmeli, ihtiyaç varsa ağızdan ağza yapay solunum yapılmalıdır.
Hastanın kalbi kontrol edilmeli, kalp atımları yoksa zaman geçirilmeden kalp masajı yapılmalıdır.
Kanama varsa tekniğine uygun olarak durdurulmaya çalışılmalıdır. "** Yaralının vücut ısısı korunmalıdır.
Yaralı, ikinci bir kazanın meydana gelmeyeceği emniyetli bir yere (fazla hareket ettirilmeden) taşınmalıdır.
Yaralının durumu ve kaza hakkında ilgili birimlere hemen haber verilmeli, ambulans ve diğer teknik yardımların gelmesi sağlanmalıdır.
Ambulans olmadığı durumlarda hasta diğer araçlarla en yakın sağlık kuruluşuna taşınmalıdır.
Aslında bütün bunlar ilk yardım kurallarını bilen bir sağlık personeli tarafından yapıldığı taktirde olumlu sonuç verebilir. Böyle kişileri de gereksinim duyduğumuz her yerde bulmamız mümkün değildir. Bu bakımdan bizlerin de en azından ilk aşamada yapılacak ilk yardım konularında bilgi sahibi olmamız gerekir. Derslerimizde (Sağlık Bilgisi gibi) bu konuda uzman kişiler tarafından verilecek bilgileri ve yapılacak uygulamaları iyi öğrenmemiz gerekmektedir.
İLETİŞİM
Teknolojinin gelişmesi sayesinde bugün yurdumuzda iletişim, modern araç ve gereçlerle yapılmaktadır. Ülkeler ve kıta'lar arasında haber aktarmakta pek çok ülke, uydu sistemlerinden yararlanmaktadır. Yurdumuz da uzaya gönderdiği haberleşme uydularıyla bu gelişmeyi yakalamıştır. Telefon, telsiz, telgraf, teleks, telefaks ve Internet gibi birtakım iletişim araçları, yurdumuzda yaygın olarak kullanılmaktadır. Kitle iletişiminde gazete, dergi gibi yazılı basın araçları ile radyo ve televizyon gibi sözlü ve görüntülü araçlar önemli rol oynamaktadır. Bu sayede vatandaşlarımız, yakın ve uzak çevrelerinden haber aldıkları gibi, bilgi ve görgülerini de artırmaktadırlar. Haberleşme hizmetlerindeki gelişmeler, yurt savunmasında ve ülke bütünlüğünün sağlanmasında da büyük önem taşımaktadır.
Yurdumuzda haberleşme hizmetlerini yürütmek üzere, Posta Telefon Telgraf (PTT) teşkilatı kurulmuştur. Bu teşkilat, yaptığı çalışmalarla yurdumuzu bir baştan bir başa modern haberleşme araç ve gereçleri ile donatmaya çalışmıştır.
Türk Telekomünikasyon A.Ş (TÜRK TELEKOM) adıyla hizmet vermektedir. Bu hizmetler sayesinde yurdumuzun en küçük yerleşme birimindeki vatandaşlarımızla iletişim kurabilmekteyiz.
Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) da yurdumuzda haberleşmenin, çağın gereklerine uygun olarak yapılması için çalışmaktadır. Bu kurum, yurt içi ve yurt dışına birçok dilde radyo ve televizyon yayını yapmaktadır. Yurdumuzda son yıllarda, kurulan ve sayısı giderek artan özel televizyon kanalları da bu hizmete katılmaktadır.
TİCARET VE TURİZM
Ticaret
Bölgeler ve ülkeler, yetiştirdikleri farklı ürünler bakımından birbirlerine muhtaçtır. Elde edilen ürünlerin fazlası, gereksinim duyulan bir başka bölgeye veya ülkeye satılır. Böylece, gerek ülke sınırlan içinde, gerekse ülkeler arasında bir alış veriş yapılmış olur. Kar amacıyla yapılan bu alış verişe ticaret denir.
Alış veriş, ülkenin kendi milli sınırları içinde yapılıyorsa buna "iç ticaret" denir. Ülkeler arasında yapılan alış verişe ise "dış ticaret" adı verilir.
İç ticaret
Yurdumuz; iklim, toprak türü ve ekonomik yapı bakımından farklı özellikler gösteren bölgelerden meydana gelmiştir. Bu yüzden yetiştirilen ürünler de birbirinden farklıdır. Bir bölgede yetiştirilen bir ürün, gereksinimi olan başka bir bölgeye gönderilmektedir. Bu durum, Türkiye'de ticaretin doğmasına neden olmuştur.
Kırsal kesimde üretilen tarım ürünleri, kentlerde satılmaktadır. Buna karşılık kentlerde üretilen sanayi ürünleri ise köylüler tarafından satın alınmaktadır. İşte yapılan bütün bu alış verişler iç ticaretin gelişmesini sağlar.
İç ticaretin yapıldığı yerler; haftanın belli günlerinde kurulan pazarlar, devamlı olan haller, dükkanlar ve mağazalardır. Ayrıca bazı kentlerimizde her yıl belirli tarihlerde kurulan ve bir süre devam eden daha büyük pazarlar da vardır. Bunların küçüklerine panayır, büyüklerine fuar denir. Bunlar, gerek sanayi gerekse tarım ve kültür alanlarında ülkemizin gücünü tanıtır. Ayrıca üreticilerle tüketicileri karşı karşıya getirip ticaretin canlanmasını sağlar.
Dış ticaret
Bu ticaret, ülkeler arasındaki ekonomik farklılıklardan doğan bir ticarettir. Bir ülkenin bölgeleri arasında, yetiştirilen ürün ve üretilen mallarda farklılıklar olduğu gibi, ülkeler için de bu durum geçerlidir. Örneğin; Fransa'da üretilen bir ürün, Türkiye'de bulunmayabilir. Buna karşılık Türkiye'de yetiştirilen bir tarım ürünü de Fransa'da yetişmeyebilir. İşte çeşitli ülkelerde üretilen ve yetiştirilen bu farklı ürünler, ülkeler arasında alınıp satılır. Bu alış veriş, dış ticareti oluşturur.
Cumhuriyetin ilk yıllarında aldığımız mallar çok, sattıklarımız ise oldukça azdı. Bugün Türkiye, gelişen ekonomisi sayesinde sadece ham madde ve tarım ürünleri satan bir ülke değildir; sanayi ürünleri de satan bir ülke durumundadır.
Bir ülkenin başka bir ülkeden ürün almasına ithalat, ürün satmasına ise ihracat denir. İthal ettiğimiz ürünlerin başında; makineler, ulaşım araçları, ham petrol, madeni yakıtlar gelmektedir. Bunların yanında bazı ilaçlar, kimyasal maddeler ile çeşitli eşya ve gıda maddeleri gibi ürünler de yer almaktadır, ihraç ettiğimiz başlıca ürünler ise; çeşitli sanayi ürünleri, gıda maddeleri, canlı hayvan, ulaşım araçları, makineler, çeşitli ham maddeler, hayvansal ve bitkisel yağlar ile madeni yağlar, içki ve tütündür.
Dış ticaretimiz en çok, Almanya, İtalya, İngiltere, Fransa, Hollanda ve Belçika ile olmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri, İsviçre, Avusturya, Polonya, Rusya Federasyonu ve bazı İslam ülkeleri de en çok alış veriş yaptığımız ülkeler arasındadır. Azerbaycan. Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan ile de ticaretimiz giderek artmaktadır.
Turizm
Günümüzde bütün ülkeler, turizm alanında daha çok gelişmek ve daha çok turist çekmek amacıyla yarış içindedirler. Bunun gerçekleşmesi için ülkede ulaşımın gelişmesi, turistlerin konakladıkları yerlerin temiz, rahat ve güvenilir olması şarttır. Ayrıca, turistlere yardımcı olacak birtakım danışma ve rehberlik birimlerinin kurulması ve işletilmesi de gerekmektedir.
Yurdumuz, doğal güzellikleri ve tarihi zenginlikleri ile iç ve dış turizmin gelişmesine uygun bir ülkedir. Ege ve Akdeniz kıyılarımızda, yazlar uzun ve bol güneşlidir. Buralarda güzel plajlar birbirini izler. Bu yüzden kıyılarımız, yaz aylarında Avrupa ülkelerinden gelen çok sayıda turistin akınına uğrar.Ayrıca Ürgüp ve Göreme'deki peri bacaları, Adıyaman'da Nemrut dağı üzerindeki insan başı ve hayvan heykelleri, Pamukkale travertenleri, şifalı kaplıcalar ile ilginç mağaralar ve daha pek çok doğal güzellikler yerli ve yabancı turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. Bütün bunlarla yurdumuz bir turizm cennetidir.
Doğal güzelliklerinin yanında Türkiye, tarihi eserler bakımından da zengindir. Özellikle Selçuklu ve Osmanlı eserleri bakımından İstanbul, Edirne, Bursa, Konya, Kayseri, Sivas, Erzurum ve Van, tarihi zenginliklerin toplandığı kentlerimizdendir. Diğer yandan çeşitli illerimizde bulunan müzeler ve milli parklar da turistlerin ilgisini çeken yerlerdir.Son yıllarda turizmin devlet eliyle desteklenmesine ve ülkemizin yurt dışında tanıtılmasına büyük önem verilmiştir. Bu amaçla, turistik tesis yapmak isteyenlere, kredi konusunda büyük kolaylıklar sağlanmıştır. Bunun yanında dış ülkelerle bağlantılı birçok turizm şirketi kurulmuştur. Bu çalışmalar sonunda ülkemizde, modern konaklama tesisleri ve yatak sayısı artmıştır.
Alanya sahilleri
Bütün bunlara bağlı olarak, ülkemizi ziyaret eden turist sayısında ve bu sektörden elde edilen gelirde büyük artışlar görülmektedir. 1996 yılı itibariyle ülkemizin turizm sektöründen sağladığı gelir 5,5 milyar doları aşmıştır. Ülkemize daha çok turistin gelmesi ve daha uzun süre kalması, yurdumuza daha çok dövizin girmesi ve ülkemizin daha çok kişi tarafından tanınması demektir. Bu yolla sağlanan dövizler, ülkemizin kalkınmasında büyük bir paya sahiptir. O halde turizm, önemli bir gelir kaynağı ve ülkemizi tanıtma vasıtasıdır.
Doğal ve tarihi zenginliklerimizi özenle korumak, turiste ülkemizi iyi tanıtmak, onlara dürüst davranmak gerekmektedir. Çünkü ülkemizden memnun ayrılan turist, bu memnuniyetini çevresine yansıtacağından ülkemize daha çok turistin gelmesini sağlayacaktır.
EĞİTİM SANAT VE SPOR
Yurdumuzda Eğitim
Eğitim, önemle üzerinde durulması gereken bir konudur. Aldığımız iyi bir eğitimle vatanımıza yararlı bir insan olabiliriz. Eğitim, sadece okulda olmaz. Ailede başlar, okulda devam eder. Yaşamımızın her döneminde eğitimle iç içeyiz. Aile hayatında, sokakta herhangi bir topluluk içinde, televizyon seyrederken, radyo dinlerken, gazete okurken hep bir eğitim ortamı içinde bulunuruz. Her fırsatta bir şeyler öğreniriz.
Ulusal varlığımızı, birlik ve beraberliğimizi devam ettirmede eğitimin rolü büyüktür.
Cumhuriyet döneminde çağdaş bir eğitim sistemine kavuştuk. Bugün kişilerin yaş düzeylerine göre ilköğretim okulları, liseler, çeşitli meslek okulları ve üniversitelerimiz bulunmaktadır. Her Türk çocuğu yaş, bilgi ve ilgisine göre bu okullarda okuma hakkına sahiptir.
Türkiye sağlık işçileri tarafından yaptırılmış bir ilköğretim okulu
Milli eğitim politikamız Türkiye Cumhuriyeti'nin dayandığı temel ilkelere göre belirlenir. Bunlar, cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, laiklik, devletçilik ve inkılapçılık ilkeleridir. Bu ilkelerin anlam ve önemlerini, ilerideki sınıflarda geniş bir şekilde öğreneceksiniz.
Okullarımızda her çocuk, vatanını, milletini sevmesini öğrenir. İyiyi kötüyü birbirinden ayırır. Kendisini hayata daha iyi hazırlar. Vatanına içten ve dıştan gelecek her türlü tehlikeye karşı koymayı bilir. Böylece, Atatürk'ün izinde, Türk Milli Eğitiminin amaçlan doğrultusunda alınan eğitimle ülkemizin geleceği korunur.
Atatürk'e göre eğitim öğretim, milli ve çağdaş olmalıdır. Eğitim, her türlü yeniliklere, yeni gelişmelere açık bulunmalıdır.
Yurdumuzda Spor
Atalarımızın, "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur." sözünü duymuşsunuzdur. Bu sözle ne anlatılmak istendiğini de acaba biliyor muyuz?
Sağlıklı bir bünyeye sahip olmak, sadece iyi beslenme ile olmaz. İyi beslenmenin yanında düzenli yaşamaya ve spora da gerek vardır. Spor, insanlara vücut gelişimi dışında, sağlıklı düşünme yeteneği de kazandırır. Zekalarını geliştirir. Hastalıklardan korur.
Spor, insanı iyi ahlaklı ve karakterli yapar. Çalışma zevkini artırır. Spor, kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerini de düzenler. Disiplinli, kurallara saygılı olarak yapılan sporlar, insanlar arasında dostluk bağlarını kuvvetlendirir. Kişileri kötü alışkanlıklardan uzaklaştırarak zamanlarını verimli bir şekilde değerlendirmelerine yardımcı olur.
Yurdumuzun ileri ülkeler düzeyine çıkmasında, kalkınmasında sporun katkısı büyüktür.Günümüzde spora çok önem verilmektedir. Yurdumuzda sporun hemen hemen her çeşidi yapılmaktadır. Futbol, basketbol, voleybol, hentbol, güreş, boks, binicilik, dağcılık, kayak, yüzme, atletizm... Günümüzde spora çok önem verilmektedir. .
Yurdumuzda sporun hemen hemen her çeşidi yapılmaktadır. Futbol, basketbol, voleybol, hentbol, güreş, boks, binicilik, dağcılık, kayak, yüzme, atletizm... başlıca spor dallarıdır. Spor karşılaşmalarını, okullar veya spor kulüpleri düzenler. Karşılaşmalar, önce aynı şekildeki takımlar ve okullar arasında düzenlenir. Bu yarışmalarda kazanan takımlar arasında bölgeler arası karşılaşmalar yapılır. Başarılı olanlar, yurt dışında düzenlenen yarışmalarda ülkemizi temsil ederler. Uluslar arası spor karşılaşmalarında sporcularımız, örnek davranışlarıyla yurdumuzu en iyi şekilde tanıtırlar. Böylece milletler arasında dostluk bağları güçlenir.
Bugün 1 ziyaretçi (4 klik) kişi burdaydı!
Sayfa hakkında
Burda sayfan hakkındaki bilgileri yazabilirsin, başka sayfalarını yazabilirsin ya da benzeri işler ;-)